Gizli bir gizdir kadın. Bilinmez kapılar ardına konulan, ulaşılması imkansız dehlizlere bırakılan, sarıp sarmalanarak eski tahta sandıklara saklanan, bir gün çıkarılma ümidiyle yerin yedi kat altına gömülen gizli bir hazine gibidir kadın.
Çözülmesi bazen çok zor bir bulmacanın arasında gezinirsiniz. Sırlar dünyasına yolculuğa çıkmaktır.
Aklından geçmek, duygularına yolculuk yapmak, fikirlerinin arasında kulaç atmak, inişli çıkışlı bir yol hikayesini andırır bir kadını anlamak.
Huysuzluğun en yüksek tepelerine çıkar ve oradan bakar erkeğine.
Kabuğuna çekilen bir kaplumbağaya benzer. Kafasını ne zaman çıkaracağını kestiremezsiniz. En ufak bir tehlike, bir tereddüt, yanlış bir his, bir garip duygu sezdiğinde kendini, kendi kabuğuna saklayıverir.
Nerede, ne zaman ve nasıl yaklaşacağını kestiremezsiniz. Niçin ve neye kızdığını asla anlayamazsınız.
Adım adım yaklaşır kadın size. Siz onu bir sinsilik, tuhaf duygu olarak algılarsınız. Fakat o asla öyle bir şey değildir. Kendini garantiye almak, sevebileceği, kendisine değer verebilecek erkeğini anlayabilme yeteneğinin ön plana çıkmasıdır.
Zaman zaman yaklaşır, zaman zaman sizin anlayamadığınız zaman dilimlerinde sizden uzaklaşır.
Bir görünen, bir kaybolan bulutlu zamanlarda bulutların arkasına saklanan güneş gibidir. Ne zaman çıkacağını size ışıklarını ne zaman diliminde göndereceğini kestiremezsiniz.
Bazen yakar. Güneş ışıklarının yakmasını andırır yakması. Temmuz ağustos sıcağı gibidir. Yakar kavurur. Eylül serinliği vurur üzerine, ferahlatır sizi. Bazen bir yağmur olur kış günü üşütür. Adeta buz kesersiniz. Bazen öyle bir yağar ki, nisan mayıs yağmuru gibidir. Hep yağsın istersiniz. Bir serinlik bir ferahlık verir. Kalbinizdeki aşk bahçesini bereketlendirir. Yemyeşildir. Bahar gelmiş ve kış son bulmuştur orada. Gülümsersiniz tüm güzelliklere.
Toprağın ilk baharda yağmurla buluşmasını andırır. Toprak yağmurdan sonra burcu burcu kokar.
Kadında öyledir. Bahar yağmurları gibi size geldiğinde açılırsınız, gözlerinizin içi güler, elleriniz, avuçlarınız bir başka terler.
Çok sinirlendiğinde kadın buz dağlarını andırır. Erkeğinin kendisini kızdırdığı zamanlarda yanına sokulamazsınız. Üşürsünüz. Ürpertir sizi.
Baharda açan rengarenk çiçeklere, papatyalara, yaseminlere, bir dağın veya tepenin eteklerinde nisan yağmurlarından sonra çıkan sarı sarı çiğdemlere benzer. Dokundukça, kokladıkça içiniz açılır.
Gönlünüze bir ferahlık çöker. Yüzünüze olur olmadık bir gülümseme hakim olur.
Bir sırdır kadın. Nerede, ne zaman, nasıl davranacağını, neler yapabileceğini kestiremezsiniz.
Bazen bir aydınlıktır kadın, gecenin karanlığında yolunuzu aydınlatan ay dedeye benzer. Nereye gitseniz sizinledir. Adım adım takip eder sizi. Karanlığın içerisine tutulan el fenerine benzer. Ulaştığı yerleri aydınlatır.
Sezgileri vardır. Kadın dünyanın en kuvvetli sezgilerine sahiptir. Duygularıyla, hisleriyle, aklıyla, kalbiyle, gözleriyle sizi takip eder ve bu takipten asla ve asla sizin haberiniz dahi olmaz.
Bir duygudur kadın. Bir histir. Eğer siz onun istediği şekilde biriyseniz sizi kendi duygu dünyasına alıverir. Ve siz orada özgür bir şekilde yüzersiniz. Kadının sevgi dediğimiz yumuşak his çayırlarında gezinirsiniz.
Kadını kadın olduğu için kabul etmek en mantıklısı olsa gerek. Yoksa kadın birden sır dünyasına çekiliverir. Kabuğunu kapatır. İçeriye sizi almaz.
Aşılmaz, geçilmez, ulaşılmaz çelikten, taştan duvarları vardır. Kendisini bu duvarların arkasına hapsetmiştir. Siz eğer onun istediği şekilde ona yaklaşırsanız. Kendiliğinden bu duvarları kaldıracaktır.
Bir sırdır kadın. Kadının en büyük sırrı gözlerinde gizlidir. Eğer siz bakışlarından neler söylemek istediğini anlarsanız sır dünyasından içeriye girebilirsiniz.
Korkudur kadın. Bazen karşı cinsini gözleriyle korkutur. Tavırlarıyla, haliyle, hareketleriyle öfkelendiği zaman bir yanar dağı andırır. Etrafında ne varsa yakar geçer. Korkudur kadın.
En ufak bir kıvılcımı bile karşı cinsinin canını yakar. Kanatır, belleğinde yaralar bırakır.
Bazen şefkattir kadın, bazen bir merhamet yüklenir omuzlarına sizin gönül kapınıza bırakıverir.
Gülümsersiniz o anda.
 Bazen bir kuşun kanatlarına tüneyen peri kızını andırır. Bakışları hep sevecendir. Isıtır içinizi. Hiç çekmesin istersiniz bakışlarını üzerinizden.
Denizden çıkan bir peri kız, gökteki yağmur sonrası çıkan gökkuşağıdır. Bütün duygu renklerini içinde barındırır. Ve sevdiği karşı cinsi bütün renk duygularıyla sarıp sarmalar.
Bazen bir kurşundur kadın. Gideceği hedefi önceden belirler. Ve bir ok gibi hedefine kilitlenir ve varır varacağı yere. Sizi hep kalbinizden vurur. Asla ıskalamaz.
Sırlı bir zümrüttür kadın. Denizlerin en dibinde bulunmayı, keşfedilmeyi bekleyen bir yakuttur.
Siz bir büyük dağın en yüksek tepesine çıktığınızı hayal edin ve çıkmışsınızdır. Rüzgar nasılda sert ve ürkütücü eser. Titrersiniz. Yaz ayında temmuzun yakan sıcağında bile o tepede ürperirsiniz.
Üşüdüğünüzü hissedersiniz. Ellerinizi birbirine sürter, avuçlarınızı birleştirir, nefesinizle hohlarsınız. Bu ürpertinin neticesinde ısınmaya çalışmaktır bütün bu yapılanlar.
Kadın, yüksek bir dağın en zirvesidir. Siz o zirvede dağın tepesindeki gibi ürperir ne yapacağınızı bilemezsiniz. Karşısına çıktığınızda gözlerinize bakması yeterli olacaktır. Can alıcı bakışların karşısında ürpermenin yanı sıra tarifsiz bir erime hissine kapılacaksınız. İstemeden, gayri ihtiyari yutkunursunuz.
Arada bir bakışlarınızı kaçırdığınız olur. İstemsizce elleriniz boşluğa düşer gibi olur.
Kalbine girdiğiniz zaman bazen bir denizde kayığın üzerinde ağır ağır küreklere asılır gibi hissedersiniz kendinizi. Bazen demir parmaklıklar arkasında bir mahkum olursunuz. Gönül hapishanesinden ne çıkabilir ne izin alabilirsiniz.
“Kadınlar ile ilgili yapılabilecek üç şey vardır. Onu sevebilir. Onun için acı çekebilir ya da onu edebiyata çevirebilirsiniz” der Henry Miller.
Siz hangisini yapardınız?
Sizin için hangisi kolay gelir?
Cidden onu sevebilir misiniz? Sevmek eylemini veya bunun adına siz olguda, durumda diyebilirsiniz.
Yeterince, onun istediği kıvamda sevebilir misiniz? Kadını sevmek, yemek yapmaya benzer. Suyunu, tadını, tuzunu, ateşini çok iyi ayarlamanız gerekiyor. Sadece birisinin ayarını kaçırırsanız, tutturamazsanız o yemek, yemek olmaz. Siz dahi beğenmeyebilirsiniz. Sizin küçük bir hareketinizden, göz kaçırmanızdan, garipsenir bir yaklaşımınızdan sezer sevginizin azaldığını, sevebilirliliğinizin yok olduğunu.
Onun için ne kadar acı çekersiniz?
En çok hangi acılara kanatlanabilirsiniz?
Onu kaybetme korkusunun acısı, bir gün kalbinden çıkartabileceğini düşünmenizin acısı, Onunla herhangi bir kimsenin veya olunun ikileminde, tercihinde kalmanın acısı…
Sizi en çok hangi acı yıpratır? Hangi acı daha çok yaralar sizi?
Ya da hangi acıya katlanabilirsiniz?
Kadın edebiyatın içerisinde olmasaydı edebiyat, edebiyat olur muydu? Bir şiir okursunuz kadın vardır içinde. Tüm zarifliği ile gülümser gözlerinize. Bir yazar öykü kaleme alır kadınsız hep baş köşededir. Bir romanın satırlarında kırmızı ayakkabılarının topuklarını kaldırım taşlarına vura vura ilerler kadın. Siz en iyisi mi, edebiyatı kadınsız düşünmeyin.
Bazen rengarenk çiçeklerin, papatyaların olduğu, tepesinde mavi gökyüzü, kuşların çimenlere ve kiraz ağaçlarına tüneyip ötüştüğü…
Bir nisan yağmuru olur ki, sonrasında gökkuşağının tüm renklerini sayarsınız her kalp çarpıntısında. Ve kadın gizli bir gizdir.
Kadın, kadın olarak kabul edildiğinde duvarlarını yıkmış, kabuğundan çıkmış ve size kendisini sunmuştur.
Kadın sırdır.