Hayatın anlamları değişiyor yaşadıkça, yaş aldıkça. Olan her şeye karşı hisler değişiyor. Belki de bu yüzden hayat bazen karmaşık geliyor insana. Yaşadığı, gördüğü şeyleri anlamlandıramıyor eskisi gibi. Çünkü gören gözü, işiten kulağı ve hisseden kalbiyle kendini her gün büyüttükçe dünyanın başka türlüsüne bakıyor. Başka türlü duyuyor, başka türlü hissediyor. Ama gün sonunda bütün öğrendiklerimizle ve hissettiklerimizle iyi ki hayattayız, yaşamak çok güzel diyebiliyorsak her şeye değiyor. Bütün karmaşıklığa, acıya, kedere, mutluluğa, mutsuzluğa…
Bizi büyüten her duyguya ve anlara sıkı sıkı sarılmalıyız. Sağlam bir acı, bol kahkahalı bir muhabbet, kitapçıda gezerken tesadüfen karşılaştığımız bir kadın… İçimizi genişleten ve bizi büyüten her şey iyi ki var ve iyi ki bizimle. Bunu anlayabilmek, fark edebilmek de ayrı mesele elbette. Yaşamın büyüsüne kapılmış biri hayattan kolay vazgeçemiyor. Görünmez bağlarla bağlanıyor hayata. O bağın bir ucu mutlu zamanlara bağlı bir ucu da biraz kederli, zor zamanlara. 
Öyle zamanlardan geçiyoruz. Hayatın bütün duyguları önümüze aynı anda serdiği zamanlardan. Bununla baş etmek de bazen kolay olmuyor tabii. Hatta kabul edelim epey zorluyor. Ama sonunda zaman bize yaşamamız gerekenleri veriyor. Her duygu bize özel, hepsinin içimizdeki yeri ayrı. Biz insan olarak anlamayı, o anlamları yaşamayı seviyoruz. Tutunduğumuz şeyler, tutunamadıklarımızdan fazla olsun. İyi ve güzel şeyler bahar dalının üzerinde açmayı bekleyen küçücük tomurcuklar gibi. Bizim onları aramamızı, bulmamızı ve bulduktan sonra da onlara ilgi göstermemizi istiyor sadece. O tomurcuk biraz güneş ve suyu görünce nasıl patlar gösterir rengini, iyi ve güzel şeyler de biz onları aradıkça çıkıverir saklandığı yerden. Ve öyle güzel görünür ki büyüdükçe daha fazla açar kendini.