Sizce en haz vereni hangisidir?
İçinizi titreteni, sizi hülyalardan hülyalara daldıranı, nefesinizi keseni, zihninizden geçen düşüncelerin birbirine dolanmasını sağlayanı, kelimelerinizin zihninizde bir karmaşa yaşamasına neden olanı hangisidir?
Aşık olmak mı size daha çok haz verir yoksa içerisine düştüğünüz aşkı koruyup kollamak, muhafaza etmek mi daha çok haz yaşamanızı sağlar?
Sevgiliyi ilk fark edişteki içinizde beliriveren kıpırtı, kalbinizde ve yüreğinizde çakan ilk şimşek, coşkun akan suyun çağlayanının kulağınıza ilk yansıma halini andıran coşkuyu hissediş…
Sevgilinin gözlerinde ilk kayboluş, buğulu ve mercan bakışlara ilk düşüş, göz odasından içeriye ilk süzülüş ve kalbin enginliklerinde ilk yol alış…
Etraftan gelecek herhangi bir tesir, etki, bir rüzgar esintisi kıvamında, bir kelebek etkisi dozunda insanların bakışlarından, düşüncelerinden, fikirlerinden, söyledikleri, ağızlarından çıkan her hangi bir sözden sakındığınız aşkınızı kollarınızın arasında sarıp sarmaladığınız sevgili gibi korumak mı size hazzın kapılarını ardına kadar aralar?
İlk aşık olmadaki, sevgiliyi ilk fark etme, ilk göz göze gelme, ilk çarpıntı, ilk kalp sızısı, kalp yarası, ilk yürek sızıntısı, ilk gönül çiçeği filizlenmesi mi hazzın baş döndürücü haline sürükler?
Diyar diyar gezseniz, dağları aşsanız, ovalarda gezinseniz, kırlarda alabildiğine çiçeklerin ve yeşilliklerin arasında dolaşsanız, ömrünüz boyunca hiçbir acı ve sızı hissetmeden yaşasanız, aşık olmaktaki ilk hali veya aşkı alabildiğine, her şeye rağmen koruyarak, ona sahip çıkarak her an ve her zaman tatmanın hazzını duyumsayarak hissetmenin verdiği zevki alamazsınız.
Aşk bu dünyada bulunması imkansız gibi gelen, ulaşılması ve dokunulması mümkün değil dedirten, yola çıkıldığında varılması düşünülemeyen bir menzil, bir istikamet gibi gelen fakat ulaşıldığında ve hissedildiğinde ise tadılacak en lezzetli, alınacak en muhteşem haz, hissedilecek en doyumsuz duygudur.
Aşkın tarifini elbette birçok yazar ve şair kalemleri ile dile getirerek yapmışlar, ona bir şekil, bir çerçeve vermeye çalışmışlar, yön tayin ederek insanların aşka ulaşmasını istemiş ve dilemişlerdir. Aşkı anlatan ve tanımlayan şiirler ve yazılar kaleme alan yazarlar ve şairler, aşkın insanın hayatına kattığı tarifi imkansız, ölçülemeyen hazzının doyumsuzluğunu da dizelerinde dile getirerek aşkın hak ettiği yerde durması gerektiğini dile getirmişlerdir.
Aşk birçok insan için imkansız gibi gözükse de, aslında biz hiç fark etmeden, beklenmedik bir zaman diliminde, hiç aklımızda ve düşüncemizde olmayan bir yerde, aniden, bizim bile ilk farkına varmadığımız anda, karşımıza çıkıverir ve bizlere adeta “merhaba” der.
Hesapsızca gelir aşk bizlere. Çat kapı çalan ve içeriye buyur edilmeden giren bir misafirdir bazen.
Bazen biz onu fark etsek de o bizimle adeta oyun oynar, saklanır, bir yerlere gizlenir, kuytu köşelerde dolanarak bizim onu bulmamızı bekler.
Hesapsızca, beklenmedik bir zamanda karşımıza çıktığı gibi aşk gizlenir bazen bizden.
Bu aşkın doğası gereğidir.
Fark ettirmez kendisini.
Kapı aralığından başını çıkartan, duvarın veya kocaman bir taşın arkasına gizlenerek aniden “ceee” diyen haylaz bir veledi andırır.
Hemen yanı başınızdaymış, bir adım ötenizdeymiş, bir nefes uzağınızdaymış hissi uyandırdığı gibi dağların ardında saklanan bir yaban çiçeği, yazın ortasında yüksekçe bir dağın tepesinde kümelenen kar birikintisi halini alır.
Aşk her iki durumda da insana haz verir. Bu iki hazzın tadını alan bir insan hangi hazzın kendisine daha çok mutluluk ve huzur verdiğini kestiremez.
Birisinde ani, beklenmedik, kısa bir anlık yaşanan haz, diğerinde uzun soluklu yaşatılmaya ve etrafı mutlulukla örülmeye çalışılan mutluluk dolu yıllar.
Hazzın cenderesine kapılan, çemberine giren kalp, hangi hazzın daha keyif ve mutluluk verdiğini tam olarak kestiremez.
Aşık olduğunuz sevgiliye karşı aşık olma halinizi, ilk andaki o titremeyi, sersemlik hallerinizi, ayaklarınızın titreyerek sizi sendeletmesini, nedenli nedensiz durup durup gülümsemelerinizi, sizin bile tahmin etmediğiniz bir zamanda ve mekanda yüzünüzün güleçleşme halini, aniden burukluk yaşamanızı, birden bire irkilmenizi, sayıklamalarınızı ilk aşık olma halinize mi bağlarsınız yoksa sevgilinin elektriklenmeyi andıran ilk göze çarpan güzelliğine mi verirsiniz?
Aşktaki ilk belirtileri, ilk kıpırdamayı, ilk sezinlemeyi, kalp çarpıntısını, yürek hoplamasını, mide kramplarınızı sevgilinin güzelliğine mi bağlarsınız yoksa sizin içinizde beliren, filizlenen, yeşeren, bir kibrit veya bir çakmak çakma halinde oluşan ateşin belirmesine yani zaten sizde var olan aşkın gün yüzüne çıkması için ışığın yanmasına mı?
Hangi aşk size daha çok haz verir?
İçinizi hangisi daha çok yakar ve bu yanma haliyle sevgiliye bir adım daha yaklaştırır sizi?
Aşık olmaktaki ilk temas mı sizi kendinizden geçirir, gözünüzü karartır ve bu kararmanın etkisiyle doyumsuz haz deryasına daldırır yoksa sevgiliyi içinize hapsedip orada sevgiliye has bir yer oluşturmanız mı?
Aşkınızın etrafına kimseler ulaşmasın diye çektiğiniz dikenli telleri andıran duygu ve düşünce iklimleriniz ile aşkı koruma iç güdüsü mü size aşkın sonsuz iklimlerinde gezinme özgürlüğünü sunar?
Aşık olmaktan mı korkarsınız, aşkınızı koruyamamaktan mı endişe duyarsınız?
Aşık olmaktaki ilk çarpıntı, ilk temas hali, aşkı ilk tatmadaki garip ve bir o kadar da tuhaf his ile aşkı muhafaza edebilmek yani en doğru tabirle aşka sadık kalmak hali sizde hangisi daha ağır basar?
Hangisi size doyumsuz tatlar sunduğu gibi manevi ağırlığını üzerinize yükler?
Birisi çok kısa ve belki de anlık bir hadisedir. Aşık olmak aniden gelişen, hiç beklemediğiniz bir anda karşınıza çıkan, hesap edemediğiniz bir zamanda çıka gelen bir yolcuyu andıran, zamanını kestiremediğiniz bir duygu halidir.
Çok kısa olması itibariyle dolu dolu, içerisine aldığı insana doyumsuz zevkler ve hazlar tattıran, yaşamımız boyunca bir daha böyle bir hazzı ve lezzeti tadamayacağımız hissi uyandıran, insanın kendisini kuşlar kadar özgür hissettiren doyumsuzluktur.
Diğeri uzun soluklu bir yolculuğa çıkmak gibi bir his uyandırır insanda. Yaşamınız boyunca sevgilinin etrafına ördüğünüz aşk örgülerinin her bir ilmeğinde farklı farklı mutluluk tatları tadarsınız. Her bir ilmekte derin ve birbirinden farklı hazlar yudumlarsınız tarifsizce.
Aşkı sarsan, sarsıntıya uğratan, aşkın yıpranmasına tesir eden, sarsılmasına etkide bulunan en fazla etken hangisidir?
Çevresel etkenleri ne kadar dikkate alırsınız?
Aşkı korumak için neleri göze alırsınız?
Aşkın oluşmasına, meydana gelmesine, filizlenmesine, bir fidanın toprakla buluşup güneş ve suya kavuştuktan sonra yeşermesi ve büyümesi gibi sevgiliden gelen istek ve arzunuzu kamçılayan, hazlarınızı çoğaltan haz dolu beklentiler ve etkileşim hali, aşkın içinizde büyümesine ve aşkın kuvvetlenmesine etki eder.
Aşk insana hep kendisini fark ettirir. En ufacık bir belirtide, bir kıvılcımda, küçücük bir hareket halinde kendisini ortaya çıkartır.
Ya sevgilinin gözlerine düşmüştür kirpiklerine sarınmıştır ya da rüzgarda dalgalanan saçlarının tellerine tutunmuştur.
Aşk siz onu fark edin diye hep beklemektedir sevgilinin gözlerinde veya saçların birkaç telinde.
İnsan aşkın her halinde ve aşamasında haz lezzet aldığı gibi aşkın yıpranmasına, sönükleşmesine, kıymetinin ve değerinin bilinmezleşmesine de şahitlik etmektedir.
Aşkı sıradanlaştıran birçok etken vardır. Sizler aşkı sıradanlaştıran, aşkın sönükleşmesine neden olan etkenlerden uzaklaştıkça aşkın içinizdeki filizlenmesi ve yeşermesi kuvvetlenecek, içinizde adeta kök salacak…
Siz aşkı sıradanlıktan çıkartıp aşkın içinizde kökleşmesini sağladığınızda aşkınızı da zaten koruma altına almışsınız demektir.
Sevgiliye karşı baktığınız bakış, ona doğru attığınız adımlarınız, her hatırlamanızda, ismini her anmanızda kalbinizin ritmiklerinin her atışta biraz daha sizi ona doğru yaklaştırmaktadır.