Köyümün bağları hep viran olmuş
Üzümü, pekmezi şıra kalmamış
Ağaçlar kurumuş, gülleri solmuş
Bahçeyi bostanı eken kalmamış

İlkbaharda yaylamıza göçerdik
Koyununu kuzusundan seçerdik
Yoğurdunu yer, sütünü içerdik
Çobanı, çelteği, sürü kalmamış

Ören olmuş evler tütmüyor baca
Tandır hasret kalmış ekmeğe saca
Hani yardımlaşma, nerde imece
Hatır, gönül bitmiş izi kalmamış

Sabahtan giderdik malın peşinde
Köyü seyrederek köyün dışında
Helkeler kolunda çeşme başında
Yaşmaklı gelini, kızı kalmamış

Bismillah deyip de ekin biçenler
O genç delikanlı yaşlı dedeler 
Harman yerinde çeç eleyen nineler
Kalburu, gozeri, çulu kalmamış

Büyükler gelince fırlar kalkardık
Onlar konuşur, biz ağzına bakardık 
Girerken, çıkarken selam çakardık
Hiç kimsede sevgi, saygı kalmamış

Ağrek yerinden süt sağıp gelenler
Ak elleri al kınalı gelinler
Salgan kurup çula sergi serenler
Dereler kurumuş suyu kalmamış

Setende, sokuda bulgur yapanlar
Maniler söyleyip türkü yakanlar
Hani dam üstünde halay tutanlar 
Düğünü, derneği toyu kalmamış.

Boz kalmış toprağı ekilmez olmuş
Çabanın yerini tembellik almış
Ne ekin, ne tırpan, ne orak kalmış
Dirgeni, tırmığı bilen kalmamış

Her bir şey yok olmuş gelinmiş sona
Tarihe karışmış öküzle dana
Sabanı mesesi atmış bir yana
Tarlayı tapanı süren kalmamış

Dolaştım köyümde derler yabancı
Duydukça içime oturdu sancı 
Bakışlar bir başka sözleri acı
Sıktığım ellerde sıcak kalmamış

Köyde kalmış üç beş yaşlı ihtiyar
Her birinin ayrı ayrı derdi var
Hani eski köyüm o güzel diyar
Ozan Yüksel tadı tuzu kalmamış

BİRKAÇ SÖZ - Şahin Güvenç
“Geçmişi özlemeye başladığımızda yaşlanmışız demektir,” demiş bir diyen. Bunun karşıtı da doğrudur. Yaşlanmaya başladığımızda da geçmişi özlemeye başlıyoruz.
Bu böyle de… “Yaşlanmamak için geçmişi özlemem ya da geçmişi özlememek için yaşlanmam olur biter!” demek bu sorunu gidermiyor.
Ne desek, ne etsek bu böyle. Böyleydi, böyle de kalacak gibi. “Gibi” diyorum, gelecek belli olmaz. Gelecek geldikçe bir sürü şeyler oluyor. Bakarsın, zaman makinasını bulmuşlar!
Yüksel Koç da yaşlanıp geçtikçe, doğup büyüdüğümüz yerlere gelip gittikçe bir özlemdir, bu bağlamda bir şeyler demiş. Neler varmış da, şimdi kalmamış sayıp dökmüş.
Böyle seslenmeler beni çok düşündürür. ‘O kalmayanların olduğu günlerde de başka kalmayanlar var mıydı? Biri de o günlerde çıkıp o başka kalmayanları yazmış mıdır?’ diye başımı yorarım.
Öyle sanırım. Bu sürekli böyle oldu. Kocayıp yaşlananlar özlemini çektikleri şeyleri bulamayınca böyle ediliyor, bir buruk özlemle söylenip duruluyor, “Kalmamış, şimdi yok!”
Sözü çok uzatmayayım. Neler varmış da, şimdi kalmamış, Yüksel Koç’tan dinleyelim.