Çürüklerin Osman Köremenoğullarındandır. Uzun boylu, geniş omuzlu, yağız bir Anadolu yiğididir. Mıççı’nın kızı Haçça ile evlidir. İyidir, mutludurlar. Ancak çocukları olmamıştır. Bu üzerlerinde kara bir gölge gibi düşer. Yakınları, çevre bunu iyi karşılamaz. Ağızlarının tadı bozulur. Geçimsizlik baş gösterir.
Bu durum böyle süremez... Yine o bildik yola başvururlar. Osman’ı bir daha evlendirirler. İkinci karısı yine köyden Kocamanların kızı Mini’dir.* Mıççı’nın Kızı da alın yazısına boyun eğer. Bu evliliğe bir şey demez, kumayla birlikte yaşamanın yolunu seçer.
Sonunda istenilen olur. Mini, Osman’a iki kız çocuğu doğurur. Birinin adını Şemsi, diğerininkini de Zeynep koyarlar. Böylece mutludurlar. Uzun, sağlıklı bir yaşam onları beklemektedir. En azından öyle görünüyordur.
Ta ki…
Bin dokuz yüz kırkların sonları. Bir yaz günü. Güneş tepeye dikilmiş en yakıcı ışığını salmaktadır. Harman yeri o günlerde Ustamalar obasının öz yanıydı. Şimdi oralar bahçe, bostan. Onlar da oradalar, yığdıkları harmanı sürmekteler. Öküzlerin çektiği döven yere serili saplar üzerinde dönmekte hışır hışır sesler çıkarmaktadır.
Döven kıydıkça ezilen sapların aktarılması gerekiyor. Osman da durmadan bunu yapmakta, dirgenle sapları üste çıkarmakta, gerekirse ortadaki yığından oraya saplar atmaktadır.
İşte o anda bir şey olur. Osman fenalaşır. Başı döner, ayakta duramaz olur. Malamanın üstüne düşer. Oraya yığılır kalır. Yerinden kalkamaz.
Gören duyan gelir. Onu oradan kaldırıp ilerideki derenin kıyısındaki salkım söğütlerin altına götürürler.  ‘Gölge serin olur, ona iyi gelir,’ diye düşünürler. Osman’ı oraya yatırırlar. Eline yüzüne soğuk su çalarlar. Osman orada bir süre dinlenir. Sonra da yavaş yavaş kendine gelir. Yüzü yorgun, gözleri yarı kapalı. Kendine gelse de pek iyi değildir. Başı dönmekte, gözlerinin önü kararmaktadır. Oldukça yorgundur, ayakta durmakta güçlük çekmektedir. Onu öyle eve götürürler.
Ertesi gün olur. Kardeşi Omuş** Deli Halil’in at arabasını ayarlar. Osman’ı bindirirler, erkenden yola düşerler. Osman’ı Yozgat’a götürecek baktıracak. At arabasıyla yol uzun, yolculuk yorucu da ne yapsınlar? Bir başka yol yok, daha çabuk gitmenin yolu da yok.
Yorgun argın Yozgat’a varırlar. Hastaneyi bulur Osman’ı yatırırlar. At arabası köye döner. Omuş kardeşinin başında bekler. 
Hastanede Osman’a bakarlar. Neymiş nasılmış araştırmaya başlarlar. Ne gerekiyorsa onu yapacaklar. Ancak Osman üç gün yatar. Dayanamaz, orada yaşama gözlerini yumar. Daha hastalığının ne olduğu bile anlaşılamamıştır.
Omuş içi acıya acıya kardeşini orada toprağa verir. Kendi elleriyle mezarına bırakır. Kardeşinden kalanları bir torba içinde hastaneden alır. Torbayı sırtına atar. İçi yaslı, gözleri yaşlı köyün yolunu tutar. 
Yayan yapıldak yürür, yolları aşar. Bir ikindi üzeri yorgun argın, üstü başı dağınık köye gelir. Haçça ile Mini’nin gözleri yollardadır. ‘Ne oldu, nerede kaldılar? Bir şey olmayaydı. Bir geri dönelerdi,’ sızlanmaları içindedirler, kaygılanmaktadırlar. 
Karşıdan Omuş’un geldiğini görürler. Omuş yalnız gelmekte, yanında Osman yoktur. Onun yerine Omuş’un sırtında bir torba vardır.
Anlarlar, anlamazlar mı! İçlerinden kopan acıları dayanılmazdır. Saçlarını başlarını yolmaya, bağıra bağıra ağlamaya başlarlar. Birbirlerine sarılırlar. Ağıtları art arda dizerler. Bir Haçça söyler bir Mini. 
OSMAN’A AĞIT
Yozgat’ın yolu taşlı 
Ağladım gözüm yaşlı
Osman’ım hani nerede
Harmanda işi başlı
Hey sayfatlı sayfatlı
Sayfatın üstü otlu
Emmim dayım sağ olsun
Hepsinden Osman tatlı
Kağnıda urganım var
Kutnudan yorganım var
Osman geliyor deseler
Tatlı candan kurbanım var
Gümüş ırbığı süremedim ocağa
Ağca bebek alamadım kucağa
Kayseri’den mum getirin
Yakayım oğulsuz ocağa 
EK BİLGİLER, BİRKAÇ AÇIKLAMA
Mini: Münire Şafak. Ölüm yılı 2015
Omuş: Ömer Şafak.  Ölüm yılı 1996
Mestov: Mehmet Dağ D. 1897- Ö. 1972 Yılı.
Mıççı’nın kızı: Haçça Dağ 1977 yılının bir güz günü yaşama gözlerini yummuş.
Mıççı’nın kızı Haçça Gelin birkaç yıl sonra kocasının evinden çıkar. Köydeki babasının evine döner. Bir daha da evlenmez. Hanımı erken ölen kardeşi Mestov’un (Mehmet Dağ) çocuklarına annelik yapar. Kendini onlara adar, onların yetişmelerini sağlar. 1977 yılının bir güz günü kardeşi Mestov’un evinde yaşama gözlerini yumar.
Osman ölünce Mini kızlarıyla kocasının evinde kalır. Bildik töre orada da işler. Mini Gelin’le iki çocuğunu aç, açık bırakmak olmaz. Onu Omuş’la evlendirirler. Bundan böyle Omuş ona koca, iki yetim kız Şemsi’yle Zeynep’e baba olacaktır. Onlarla kalmazlar. Hamide, Muşali, Şakiye, Osman, Ahmet adını verdikleri beş çocukları daha olur. 
Bu soruldu da ondan yazmam gerekti. Omuş’un da İsmahan adında başka bir karısı daha vardı. Nuh Ağagilden gelmedir. Gözündeki yara sonradan olma. Bir gün ağrımış. “Kesme oldu,” demişler. Köyde bu işlerden anladığı sanılan Kistan Ali (Ali Kılıç) bıçağı eline almış, gözlerini ameliyat etmiş. Sonuç ortada.
KİMİ SÖZCÜKLERİN ANLAMI
Malama: Samanla karışık tahıl.
Sayfat: Eski köy evlerinde tahtadan yapılan balkon.
Kutnu: Pamuk veya ipekle karışık pamuktan dokunmuş kalın, ensiz kumaş türü.
Irbık: İbrik