Bir akşam üzeriydi. İngiliz süvari birlikleri Süveyce Bataklığı yönünden saldırıya geçtiler. Sayıca çok üstündüler. Zaman kazanmak ve onları şaşırtmak için bir şeyler yapmaları gerekiyordu. Halil Paşa kendi süvari birliklerine saldırı komutu verdi. Askerlerine sürekli, “Ya bu düşman buradan atılacaktır yahut da biz öleceğiz…” diyor denilenin gereğini yapıyordu.9
Süvariler tozu dumana katarak saldırırlarken Halil Paşa elindeki son yedek kuvvetleri de ileri sürdü. Tugayın bu yoğun saldırısı İngilizleri şaşırttı. Halil Paşa amacına ulaşmıştı. Bu toz duman içinde sayısını anlayamadıkları atlı kuvvetlerin üzerlerine geldiklerini görünce attan inip siper savaşına tutuştular. Uzun bir çatışma oldu, geç saatlere dek sürdü.10
Süngülerini takıyorlar saldırıyorlardı. Boğaz boğaza bir savaştı bu. Süngülerin arasında el bombaları avuçlarında patlıyordu.11
Durmadan savaşıyorlardı. Bu değişmiyordu. Değişen savaşın yeri ve günüydü, bir de savaşın bitirip yok ettikleri.
22 Nisan 1916 gecesi İngilizler yine saldırdı, Felahiye mevzilerini yoğun bir topçu ateşine tuttular. Karşı topçu ateşi, sonra saldırılar, sonra karşı saldırılar… Söz yetmezdi anlatmaya, öyle yeğin, öyle yoğun, öyle acımasızdı savaş. Ne yapıyorlarsa ölümüneydi.
Ertesi gündü. Ortalık tozdan dumandan geçilmiyordu. Toplar, tüfekler, tabancalar ağızlarından ateşler kusuyor, düştükleri yerleri yakıyor, bol bol ölüm dağıtıyorlardı. 
Atlı birliği içinde dört nala saldırırken Mustafa’yı da geldi buldu ölüm. Şarapneller gelip başlarının üstünde patlıyor, parçalarını oraya saçıyorlardı. Biri de geldi onun göğsünden girdi. İçi paramparça oldu Mustafa’nın. Atından düşüp yere yuvarlandı. Upuzun yatmış duruyordu, kanlar içindeydi. Yaşadıklarını, yaşadığı yerleri, yurdunu; ana baba, bacı kardeş, bir de bir de İpek Gelin’le yüzünü görmediği çocuğunu düşündü. Gözleri acı içinde, gözleri birkaç damla yaşla çevrili, gözleri açık, gözleri arkada kalmış olarak gözlerinin önü karardı.
Boynundaki künyesi yana sarkmıştı. Yalnızca yalnızca onu alacaklar, alıp götürecekler, onu bekleyenlere vereceklerdi.
*
Kara haberler çoğalmıştı. Önce Şükrü’nün, ardından Sarıkamış’ta soğuk ölüme donan Salih’in, şimdi de Irak çöllerinde Mustafa’nın künyesi gelmişti. Hisarbey köyünde Tırış Ali’nin oğlu Hasan’ın evi yangın yeriydi ve bir türlü sönmüyordu.
‘Haberler gelmesin’di artık, ‘haberler iyi değil’di. Ali ile Hüseyin’den bir haber çıkmamıştı. ‘Çıkmamışsa iyi,’ diyorlardı. ‘Çıkmasın.’
İpek Gelinse bir küçücük çocuk Emine’yi bağrına bastı. Neye yansa, hangisine yansa bilemedi. Neylesin, İpek Gelin neylesin? Yandıkça yandı, yandıkça ağıt yaktı. Tutuşturdu sözün ucunu, gücü sözlerine yetti, onları yaktı. ‘Neyleyim!’ dedi, ağladı.
NEYLEYİM
Kalk gidelim dağlar yârin peşinden
Kırıcı boran eksik değil başından
Ayırmışlar koç yiğidi eşinden
Ellerim kınalı kaldı neyleyim

Havada bulut olup hağarsın11
Sulu yağmur gibi yere yağarsın
Ne diye gelin boynun eğersin
Gözlerim yolda kaldı neyleyim
Savaş bitti yine acı dinmedi
Giden koç yiğitler geri dönmedi
Küçük yavruların yüzü gülmedi
Kader böyleymiş ben de neyleyim
Mustafa’m gelmedi acep noldu 
Ala gözlerine karıncalar mı doldu 
Görmediğin yavrun bak yetim kaldı 
Felek boynu bükük koydu neyleyim
*
KAYNAKLAR
Mevlide Güvenç-Koç: Anamdır. Mustafa’nın kardeşi Çanakkale savaşı Gazisi Sahra Topçu Çavuşu Ali Koç’un oğlu Dursun Koç’un hanımı, bu ağıtı ve hikayesini, Mustafa’nın karısı İpek gelinden ve kendi kaynanasının ağzından defalarca dinlemiş ezbere bilirdi. D: 1930-Ö:2017. 
Nazire Güvenç-Güvenç: İpek Gelin’in özlemini dile getirdiği ağıtını çok sonraları onun ağzından duymuş, tutmuş. Unutmamış. “Ben küçükken İpek Gelin bize gelir, bunları der ağlardı,” diye 19 Ağustos 2007 günü anlatmıştı. Yedi yıl (1908-1915) Yemen’de askerlik yaptıktan sonra 1915-1922 yılları arasında ne olmuşsa içinde olan kan, barut, gözyaşı gören Karaca’nın Mahmut Çavuş’un kızıdır.
1 Gülten Akın; Seyran Destanı, Yozgat’tan Gelirik şiirinden bir bölüm.
2 Bir-üs Saba: Beerşeba, İsrail’de bir kent.
3 Halil Paşa, Bitmeyen Savaş
4 Halil Paşa, Bitmeyen Savaş
5 Halil Paşa, Bitmeyen Savaş
6 Halil Paşa, Bitmeyen Savaş
7 Halil Paşa, Bitmeyen Savaş
8 Halil Paşa, Bitmeyen Savaş
9 Halil Paşa, Bitmeyen Savaş
10 Halil Paşa, Bitmeyen Savaş
11 Hağmek: Öyle yumuşak okunur ki aradaki ‘ğ’ harfi duyulmaz. Sözcüğü, ‘Haamek’ olarak yazmak yanlıştır. Öz Türkçede iki sesli harf yan yana gelmez. Nereden gelmiş, hangi dil kökenli bulamadım. Ancak sezgisel olarak öz be öz Türkçe olduğunu düşünüyorum. Denge durumundayken bir yana sarkmak, kaymak anlamında kullanılır. Genelde eşeklerin üstüne atılan heybe, hurç ya da çuvalın kayması durumunda çok kullanılır.
Menendi: Eşi, benzeri olmayan
Yıradı: Uzadı
İbrişim: Kalınca bükülmüş ipek ip; iplikten yapılmış. 
Araştıran ve yazan: Yüksel Koç