Sosyal medya detoksunu duydunuz mu? İnsanlar o kadar çok sosyal medyanın içinde yaşıyor ki arada bir belli sürelerle de olsa oradan uzaklaşmanın adını detoks koymuş durumda. Hak vermiyor da değilim ben onlara. Çoğumuz farkında bile değiliz sosyal medyanın yaşamımızı nasıl ele geçirdiğinin. Hiç yoktan bu detoks modası sayesinde biraz uzak kalmayı başarabiliriz belki telefon ekranından. 
Gün içerisinde zamanınızın ne denli büyük bir bölümünü telefon başında geçirdiğinizi bir düşünsenize. Storyler, reelslar hızlı hızlı akan bir sürü gereksiz videoya maruz bırakıyoruz kendimizi, zihnimizi. Biraz uzak kalsak huzursuzlanıyoruz bir şey kaçırıyormuşuz gibi bir telaşla. 
Bu ekranda hızla akan kısa ve hareketli videolar bizim konsantrasyon becerimizi, dikkat süremizi gün geçtikçe azaltıyor. Tek bir şeye odaklanıp saatlerce çalışabilmek tarihe karışıyor gibi görünüyor. Üstelik tek ekran da yetmiyor bize artık. Bir gözümüzle televizyon izliyor, bir gözümüzle telefona, tablete bakıyoruz. Kendimizi sürekli aynı anda bir sürü dijital uyarıcıyla oyalama ihtiyacı hissediyoruz. Aynı anda bir sürü şey yapmaya çalışan zihin de zamanla hiçbirine odaklanmamayı seçiyor adeta. 
Odaklanma sorunu yaşayanlara küçük bir tavsiye de bırakayım buraya. Daniel Goleman “…parkta veya gün batımında bulutların pastel renkleri ya da bir kelebeğin kanat çırpışı gibi büyüleyici şeylerle dolu bir ortamda birkaç dakika dolaşarak dikkatimizi yenileyebiliriz.” diyor. Dikkati toplamanın en etkili ve şifalı yollarındandır doğa. Doğaya çıkmışken birkaç fotoğraf, video da çekeyim demeyin sakın. Telefonsuz geçirilen doğayla baş başa olunan dakikalardan söz ediyorum burada.
Sosyal medyanın, bilinçli kullanıldığında faydalı pek çok yanı var elbette. Fakat günümüzdeki kullanımını ve sonuçlarını düşününce zararı faydasından çok görünüyor. Kaçınılmaz olduğu kesin ama bağımlı olmamak gerek. En azından sosyal medyada bir şeyler paylaşacağım derken hayatı ekranın içinden deneyimlemeyi bırakmalıyız. Gittiğimiz, gezdiğimiz yerlerde fotoğraf, video çekeceğim telaşıyla ekranın içine hapsolmak yerine çıplak gözle etrafı izlemeli, yaşamı deneyimlemeliyiz. Sosyal medyada paylaşım yapmak için yaşamak yerine, yaşadıklarımızdan paylaşımlarda -belirli ölçüde- bulunabiliriz. 
Aramızda sosyal medyayı işi gereği kullanmak zorunda olanlar da var tabii. Onlar için en ideali süre sınırlaması getirerek, hatta bir sosyal medya mesaisi planı belirleyerek kullanmak olacaktır.
Bir şeye bağımlı olma, onu bırakamama, onsuz yapamama, ondan uzak kalındığında aşırı isteme hali bana hep Kazancakis’ in şu pasajını hatırlatır: 
“Ben bir şeye özlem duydum mu ne yaparım bilir misin? Bir daha bıkıp da hatırlamayacak kadar yerim yerim... Ya da tiksintiyle hatırlamak için. Bak bir zamanlar çocukken kirazlara karşı anlaşılmaz tutkum vardı. Param olmadığı için azar azar alıyor, yiyor yine istiyordum. Gece gündüz kiraz düşünürdüm, salyalarım akardı; işkenceydi bu! günün birinde kızdım mı, utandım mı, bilmiyorum; baktım ki kirazlar bana istediklerini yaptırıyorlar ve beni rezil ediyorlar, ne plan kurdum bilir misin? Geceleyin yavaşça kalktım, babamın ceplerini yokladım, gümüş bir mecidiye bulup çaldım. Sabah sabah da kalktım, bir bahçeye gidip bir sepet dolusu kiraz aldım, bir çukurun içinde oturup başladım yemeye. Yedim, yedim, şiştim, midem bulandı, kustum. Kustum patron! O zamandan beri de kirazlardan kurtuldum; bir daha gözüme görünmelerini dahi istemedim. Özgür oldum. Artık kirazlara bakıp şöyle diyordum. Size ihtiyacım yok!”
Bizler de yavaş yavaş sosyal medyadan tiksinmeye başlamışızdır belki. Bu detoks fikri onu bilinçli kullanmanın farkındalıklarından, adımlarından biri olabilir. 
Sosyal medyayı kontrollü ve bilinçli kullanmayı başarabilirsek Kazancakis’ in kirazla yaptığı konuşmayı biz de sosyal medyayla yapabiliriz, “Sana ihtiyacım yok sosyal medya!” diyebiliriz ona. Ama dip notumu da düşeyim hemen buraya yanlış veya eksik anlaşılmamak adına. Kirazı da sosyal medyayı da tamamen bırakmamız gerekmiyor. İkisi de lazım, ikisi de bizim için. Şaka bir yana hemen her konuda bilinçli, kontrollü, farkındalığı yüksek bir yaklaşımla tüketim yaparsak faydalı, sağlıklı, dengeli bir yaşam sürebiliriz.