İnsan çocuk sahibi olunca, hayatını ona göre kurguluyor, öncelikleri değişiyor. Konu sağlık olunca, çocuğunuzun ayağına taş değse sizin canınız yanar...
Malum, şu günlerde mevsim değişikliğine bağlı hava şartlarıyla birlikte çocuklarda gribal enfeksiyon gibi salgın hastalıklar baş gösteriyor.
Neredeyse her evde bir veya daha fazla hastanın bulunduğu bu dönemlerde hastanelerin acil servisleri de yoğun bir şekilde çalışıyorlar.
Tabi ki polikliniklerde de iğne atsanız yere düşmez durumda...
Geçtiğimiz hafta oğlumun rahatsızlığı ile ilgili birkaç kez hastaneye gitmek zorunda kaldık. Çok sayıda çocuğun yüksek ateş, kusma, ishal gibi şikâyetlerle hastanenin acilinde sıra beklediği gecelerde, hemen hemen tüm çocuklara aynı tanılarla ilaçlar yazılıyor.
Bu arada bizimki gibi rahatsızlığı farklı olan çocuklar da arada kaynayıp gidiyor. Çünkü acilde yaşanan bu yoğunluktan dolayı çoğu zaman gerekli tetkik ve tahliller yapılamadan çocuklar gönderiliyor.
Onlarca çocuk kapıda aileleriyle birlikte sıra beklerken, burada doktora suç bulamıyorsun çünkü doktor sayısı yetersiz.
Aynı durum çocuk polikliniklerinde de geçerli. Öğleden önce saat 11 gibi poliklinikten 56’ncı sıranın çağrılması bunun en güzel göstergesi olsa gerek.
Öğle vaktine kadar 50-60 hastaya bakan doktorun performansını artık siz düşünün.
Acile birkaç gidiş gelişin ardından son olarak sağlık ocağındaki aile hekimimizin şüphesi üzerine çocuk cerrahisi polikliniğine yönlendiriliyoruz...
Burada altını çizmek istiyorum. Gitmeye pek alışık olmadığımız aile hekimlerinin önemini yaşayarak anladık. Genelde hastalıklarda direkt hastane yolunu tutan bizler için bu iyi bir tecrübe oldu.
Aile hekimlerinde hastane acil veya polikliniklerinde yaşanan yoğunluk ve balık istifi bekleyişler yok.
Bu nedenle öncelikle aile hekimine başvurmak veya onun yönlendirmeleriyle tedaviye başlamanın neticesinde, bizim için doğru teşhis ve ameliyata kadar uzanan bir süreç başlamış oldu.
Burada değinmek istediğim bir başka husus da çocuklar için bir de olayın psikolojik yönü...
Birçok yerde hastane ortamına giren çocuk psikolojik olarak etkileniyor ve reaksiyon göstermeye başlıyor. Ortamdaki hengâme ve hastane havası otomatik olarak çocuktaki doktor/hastane korkusunu tetikliyor.
Oysa bazı çocuk hastanelerinde ve polikliniklerinde ortam çocuklara göre hazırlandığı için çocuklar hastaneye geldiklerinin farkında olmuyorlar. En azından muayene aşamasına kadar doktordan çok oyun parkına geldikleri psikolojisiyle hareket ediyorlar.
Bunu yapmak zor değil.  En basit şekliyle, poliklinik duvarlarına yapıştırılan çizgi film kahramanlarının fotoğrafları ve bekleme salonlarının duvarlarına monte edilen birkaç TV’den yayın yapan çocuk kanalları ile bunu gerçekleştirmek mümkün.
Yakın zamanda hastane olmayabilir ama Yozgat’ın kapsamlı bir çocuk polikliniğine ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Umarım doktorların daha rahat bir ortamda hizmet vereceği, hastaların da bu hizmeti en iyi şekilde alabilecekleri bir ortam oluşturulur.
Yaklaşık 10 gün boyunca yaşadığımız hastane trafiğinin ardından oğlumun rahatsızlığına teşhis koyarak bizi çocuk cerrahisine yönlendiren, Yozgat 8 nolu Aile Sağlığı Merkezi’nde görevli Aile Hekimimize ve Devlet Hastanesi Çocuk Cerrahi Uzmanı Doktor Sevgi Ulusoy Tangül Hanıma ilgisinden dolayı teşekkür ediyorum.
Sevk edildiğimiz Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hastanesi’nde, hızla müdahale ederek oğlum Ahmet Rasim’in ameliyatını başarılı bir şekilde gerçekleştiren, Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Küçükaydın hocama, ekibine, tüm çocuk cerrahisi bölüm çalışanlarına ve ayrıca; ameliyata katılarak bize moral veren, her an Ahmet Rasim’le birlikte olan amcamız Prof. Dr. Kuddusi Erkılıç’a teşekkür ediyorum.