Günümüz modern yaşam düzeni bizim uyumamızı istemiyor. Evet, yanlış okumadınız. Tam da böyle. Çünkü uyuyan insanlar koşturamaz, çalışamaz, etkileşimde olamaz. En önemlisi de uyursak tüketemeyiz. Oysa sistemin çarklarının dönmesi en çok da tüketimin devamlı olmasına bağlı. 
Gece gündüz çalışmayı yücelten bizler neredeyse gece sağlıklı uyuyanları tembellikle suçlama noktasına geldik. Bunu doğrudan yaptığımızı söylemiyorum. Zaten modern (belki de postmodern demeli) dünya düzeni neyi doğrudan yapıyor ki? Daha çok kendimizi suçlu hissetmek üzerine kurulu her şey. Bu sayede dolaylı olarak sistemin istediği kişilere dönüşüyoruz.
Uyurken bir şeyleri, yaşamı kaçırdığımız fikri ekiliyor her geçen gün zihinlerimize. Uykunun tembellikle eş değer bir şeymiş gibi görülme fikri de sinsice yerleşiyor dilimize.
Uykuyla ilgili dünya çapında pek çok bilimsel araştırma var. Uykunun gizemi tam olarak çözüldü demek yanlış olur. Neden uyuduğumuzu bilim insanlarının net olarak bildiğini de söyleyemeyiz.  Fakat bu araştırmaların ortak noktası şu; düzenli, kaliteli ve yeterli uyku uyuyanların beden ve ruh sağlıklarına olumlu yönde katkıları var. Örneğin; az uyuyanlar sağlıksızdır anlamına gelmiyor bu araştırma sonuçları. Ama az uyuyanların sağlıklarının bozulma ihtimalinin daha yüksek olduğu neredeyse bütün araştırmalarda gözlenmiş. 
Yani biz insanlar düzenli, kaliteli ve yeterli gece uykusuna ihtiyaç duyuyoruz. Bunu sağlayamazsak da ruh ve beden sistemimizde önemli bozulmalar meydana geliyor. Literatürde genel kabulse sağlıklı bir yetişkinin 7-8 saat civarında gece uykusu uyuması gerektiği yönünde.
Diyelim ki uykuyla aramız barışık. Bütün bu araştırmalardan haberdarız ve düzenli uyumamız gerektiğini de biliyoruz. Bu bilinç bize yetiyor mu? Hayır. Günümüz insanı gün içerisinde öyle psikolojik savaşlar veriyor ki kaygı bozukluğu neredeyse hepimizin baş belası. Ünlü Romeo ve Juliet eserinde “Endişenin olduğu yerde uyku olmaz.” diyen William Shakespeare nasıl da haklı.
Uyumak istiyor, uyuyamıyoruz…
Uykunun yarı ölüm hali olduğunu söylerler bilirsiniz. Belki de insanın en savunmasız olduğu haldir uyku hali. Bu yüzden uykuya dalmak güvenle çok ilgilidir. Uykuya dalmak için bütün dünyaya güveniyor olmamız gerekir demek abartılı olmayacaktır bence. Diyelim bu biraz abartılı. En azından bulunduğumuz ortamda güvende hissediyor olmamız gerekir ki rahatça uykuya dalabilelim. 
Sadece güvende hissetmek mi gereklidir peki? Yine hayır. Bu da yetmez. Temiz bir vicdan da gerekir mesela rahat bir uyku için. Zihninde kırk tilki dolaşır vicdanı rahat olmayanın. O tilkiler onu rahatça uyutur mu hiç?
 “Öyle kolay bir sanat değildir uyumak. Onun uğruna bütün gün uyanık durmak gerekir.” diyor Nietzsche “Böyle Buyurdu Zerdüşt” kitabında ve devam ediyor. 
“Günde on kez alt etmelisin kendini; bu iyi bir yorgunluk verir ve canın afyonudur.
On kez yine barışmalısın kendinle çünkü alt etme acıdır ve kötü uyur barışmayan.
On gerçek bulmalısın günde yoksa gece de ararsın gerçeği ve canın aç kalır.
On kez gülmelisin günde ve sevinmelisin yoksa miden, o dert babası, gece seni tedirgin eder.
Bunu bilen azdır. İyi uyumak için bütün erdemlere sahip olmak gerekir.”
Bu kadar uykudan ve öneminden söz etmişken uykuya dalmakta zorluk çekenlere de birkaç öneride bulunacağım.
Uykunun farklı evreleri vardır. Uykuya dalmadan hemen önceki hale “alfa evresi” ismi verilir. Zihnin uykuya hazırlanabilmesi için alfa frekansına geçmesi gerekir. Bu frekans dinginlik ve teslimiyetle kendini gösterir. Uyumak istediğimizde zihni alfaya getirmenin bazı kolaylaştırıcı yolları vardır. Yağmur sesi, ateş çıtırtısı gibi doğa sesleri zihnin alfa frekansına geçmesinde yardımcı olur. 
Dingin enstrümantal müzikler, sıcak bir duş, hafif bir egzersiz, meditasyon, hoşa giden birkaç sayfa kitap okumak… bunların hepsi zihni alfa frekansına yaklaştıracak ve dolayısıyla da uykuya dalmayı kolaylaştıracaktır.