Sorumluluk bilinciyle yaratılan insanın, başta Allah’a olmak üzere, kendisine, ailesine, komşularına ve topluma karşı sorumlulukları vardır. Topluma karşı sorumluluklarımız, Müslümanların birbirini sevmesi ve birbirlerinin haklarına saygı göstermesi, İslâmi terbiye ile yetişmiş her insan, seven, sevilen, merhamet eden, adaletli olan, herkesle hoş geçinen; kendisiyle, ailesiyle, içinde yaşadığı toplumla, milletiyle ve bütün insanlıkla barışık olandır. Böyle bir Müslüman, maddi ve manevi alanda iyilikte yardımlaşır, muhtaçlara yardım elini uzatır. Kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin ihtiyaçlarını karşılamak, yakınlarına ve topluma faydalı olmak için çalışır; en ne israf eder, ne de cimrilik yapar. Dinî sorumluluğa sahip olan kişi, Allâh hakkı olarak kabul edilen kamu mallarını korur, haksız yollarla bunları elde etmeye çalışmaz. Bununla beraber Müslüman dünyanın neresinde olursa olsun; din, dil, ırk, cinsiyet fark etmeksizin mazlumun yanında, zalimin karşısında olur, haksızlık karşısında susmaz, elinden, dilinden geleni yapar, gücü yetmediği durumlarda duaya sarılır. Ama her zaman haktan, doğrudan, iyiden yana olur.    Dünya kuruldu kurulalı devam eden hak ve batılın savaşında biz Müslümanlar haktan yana olmak haksıza dur demek ile mükellefiz.
İslam düşmanları her dönemde Müslümanları savaşla yenemeyeceklerini bildikleri için maddi zorluklarla, açlık, susuzluk, yokluk gibi sıkıntılarla Müslümanları ezmeye çalışmışlar; hile ve hainlikle saldırmışlar,  farklı yollarla fitne çıkarmışlardır. Tüm engellemelerine rağmen İslam, yayılmaya devam etmiş, Müslümanlara yönelik işkence ve baskılar sonuç vermemiş, Muhacirler Habeş ülkesinde iyi karşılanmış, Hz. Hamza ve Hz. Ömer gibi iki önemli şahsiyet de Müslüman olmuştu. Müslümanların sayısı ise her geçen gün artmaktaydı. Bütün bunlar Kureyşlileri yeni tedbirler almaya sevk etti. Bu amaçla Kureyş’in önde gelenleri, Hz. Muhammed (s.a.v.) kendilerine teslim edilinceye kadar Müslümanları boykot etme kararı aldılar. Üç yıl devam eden boykot Müslümanların dirayeti ile başarısız oldu ve Müslümanlar galip geldi.
Medine döneminde de Hayber kalesine sığınan yahudiler yiyecek ve içecek stok ederek Peygamber Efendimiz ve Müslümanların kuşatmayı kaldırıp gideceğini düşünüyorlardı. Kaleleri çok sağlamdı, sarp ve kayalıktı, yüksek bir yerdeydi. Ok atılsa geri dönüp geliyor, taş atılsa yetişmiyordu. Hayber Kalesi yıkılmıyor ve feth edilemiyordu. İslam ordusu kararlı bir şekilde günlerce bekledi, kaleyi kuşatma altında tuttu. Ama Yahudiler kalelerinden çıkmıyorlardı. Müslümanların yiyecekleri ile beraber moralleri de bitmek üzereydi. Uzun bir bekleyişten sonra Peygamber Efendimiz (sav) yeni bir strateji geliştirdi. Yahudilere ait tüm hurma ağaçları kesildi. Hayber Yahudilerinin ekonomisi, servetlerinin kaynağı kökünden kurutulmuş oldu. Yahudiler için para, servet, zenginlik her şey demekti. Ağaçlar kesildikçe artık onlar için direnme umudu da kesiliyordu. En sonunda anlaşma yapıp alabildikleri kadar yükle birlikte Hayberi terk edip gitmek zorunda kaldılar. Tarih boyunca İslam düşmanı Yahudiler ve genel olarak haçlılar Müslümanları bu şekilde maddi olarak sömürme, kendilerine bağımlı hale getirme, ekonomik olarak baskı altında tutma politikasını devam ettirmişlerdir. Milyonlarca masumu katletmiş, petrol, altın, elmas gibi madenlere el koyup kendilerini modern, çağdaş, ileri, medeni vs. gibi lanse etmişlerdir.
İsrail'in 7 Ekim'den itibaren Gazze'ye yönelik yapmış olduğu saldırılar neticesinde başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere binlerce Filistinli kardeşimiz, evladımız şehit olmuş, binlercesi de bombalanan binaların enkazında yaşam mücadelesi vermektedir. Bu vahşet Müslüman olsun olmasın tüm ülkelerde tepkiye, protestoya, boykota neden olmuş ve çok şükür binlerce kişinin de Filistinlilerin İman gücünden etkilenerek Kur’an’ı okumaya, İslam’ı öğrenmeye hatta Müslüman olmalarına da vesile olmuştur.
Kınamakla, lanetlemekle, sövmekle sorun çözülmüyor. Bizler Müslümanlar olarak kardeşlerimizin yanında savaşa giremiyorsak en azından safımızı belli etmek zorundayız. Şimdi yeniden hayber kalesini kuşatmanın zamanı gelmiştir. Yahudi ürünlerini boykot edip Yahudilerin tüm dünya üzerindeki ürünlerini keserek, fabrikalarını kapatarak onların anladığı dilden cevap vermek gerekir. Müslümanların evine giren, kullandığımız her Yahudi malı, deterjanı, suyu ve diğer ürünler hepsi Müslüman kardeşlerimize birer kurşun, birer bombadır. Durmak ve konuşmak zamanı değil, ayağa kakmak ve eyleme geçmek zamanıdır. Kudüs insanlığın onuru ve direnişidir. Önce Kudüs kurtarılacak sonra diğer bütün ciğerparelerimiz. Kudüs özgür olmadan insanlık asla özgür olamaz. Kudüs kurtarılmadan Müslümanların onuru kurtarılamaz.
Emperyalizm bugün İslâm âlemine karşı topyekûn savaş halindedir. Bazı ülkelerde doğrudan işgalle, bazı yerlerde İslâm coğrafyasını yeni küçük parçalara ayırma amacıyla, çıkarılan fitnelerin maşaları vasıtasıyla, bazı yerlerde siyasi oyunlarla, bazı yerlerde ekonomik oyunlarla, diğer yerlerde de daha başka metotlarla bu savaş sürdürülüyor. Kur'an-ı Kerim'e yapılan hakaretler ve iğrenç muameleler de bu savaşın doğrudan İslâm'a ve Müslümanlara karşı olduğunu bütün açıklığıyla gözler önüne sermiştir.
Bu topyekûn savaşta haçlı zihniyetiyle siyonist zihniyet ittifak halindedir. Onlar tüm İslâm âlemini sömürgeleştirmek, bütün Müslümanları köleleştirmek için aralarında işbirliği yaparken biz özgürlük ve izzetimiz için aramızda işbirliği yapmakta zorluk çekiyoruz. Bu onurlu çağrıya karşı en azından onları besleyenlerin ürünlerini boykot etmeliyiz. Bir şeyler yapmazsak böyle bir vahşete, soykırıma bu kadar ağır ve çirkin fiillere duyarsız ve tepkisiz kalmanın ağır hesabını vermek zorunda kalacağız.
Onlara ekonomik güç kazandırmamalıyız. Verdiğimiz paranın bir kısmının Filistin'de savunmasız insanların üzerine sıkılan mermiye dönüşmesine razı olmamalıyız. Paramız zulme ve işgale kaynak olmasın. Boykotun daha etkili olması için çevremizdekileri uyarmaya ve bilgilendirmeye de önem vermeliyiz. Direkt veya dolaylı yollardan ekonomik destek sağlayan firmaların boykot edilmesi gerektiğini, işgal rejimine vurulacak en etkili ve en güçlü darbenin ekonomilerini çökertmek olduğunu unutmamalıyız.
Bugün Gazze'de yaşanan soykırımda da dünyanın öbür ucundan insanlar uçak gemilerini, kendi silahlarını gönderdiğine veya bazı firmaların 'israili destekliyoruz' şeklindeki açıklamalarına şahit oluyoruz. Daha da enteresan olan İslam ülkelerinin bu boykot mallarını daha fazla kullanıyor olmasıdır. Bizim ülkemizde de bu firmaların ve ürünlerin aynı şekilde umarsızca tüketilmesi maalesef çok üzücü. Bu çok acı bir tablo. Müslümanların saflarını belirlemesi için Kudüs, Gazze, Filistin çok önemli bir imtihan. Bu ümmetin imtihanı, yani Filistin davası sadece onlara ait değil ümmete ait bir davadır. Bizler maddi ve manevi olarak tüm desteklerimiz ile Filistinli kardeşlerimizin yanında olmalıyız
İslam’da savaşın bile bir ahlakı vardır. Kadınları, çocukları öldürmeyeceksin, mabetlerinde olan insanlara dokunmayacaksın' gibi dinimizin de insanlığında kabul ettiği sınırlar vardır. Ve bu sınırlar çoktan aşılmıştır. Buna rağmen kötüleri desteklemek onların gıdalarını ürünlerini tüketmek vebaldir. Allah katında sorumluyuz. Biz biliyoruz ki aldığımız her bir ürün Müslüman kardeşimize bir kurşundur. Helallere ulaşmak zordur ama helalleri yaptıktan sonra kazanacağımız cennet bunların hepsinin karşılığı olarak bize yeter. İsrail'in zulmüne ortak olan ürün ve markaları almayarak, boykotu kararlı ve devamlı bir şekilde sürdürenlerden Allah razı olsun. Rabbim ümmeti Muhammede akıl, feraset, birlik, beraberlik, güç ve kuvvet en başta da hidayet nasip etsin. Allah’a emanet olun.