Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:
Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir yerde sahâbîleriyle sohbet ederken bir bedevî çıkageldi ve şöyle bir soru sordu: Ey Allah’ın Rasulü “–Kıyâmet ne zaman kopacak?” Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz sözlerini kesmeden konuşmalarına devam ettiler. Bunun üzerine sahâbîlerden biri: “–Resulüllah Bedevînin sorusunu duydu, fakat soruyu beğenmediği için cevap vermedi .” dedi. Bir başkası da: 
“–Hayır, soruyu duymadı.” dedi.
Bu arada konuşmasını bitirmişti akabinde Resulüllah   Efendimiz:
“–Kıyâmet hakkında soru soran nerede?” buyurdular.
Bedevî:
“–Buradayım, yâ Resûlâllah!” cevabını verdi. Allah Resulü onun yukarıdaki sorusuna cevaben:
“–Kıyâmeti, emanet zâyî edildiği zaman bekle!” buyurdular. (Buhârî, İlim 2)
    Şüphesiz ki her şeyin kendi cinsinden bir kıyameti vardır. Bu bazen  onun bozulup ifsada uğratılması, bazen da yok olup ortadan kaldırılması veya ölüp fena bulması şeklinde olur. Yukarıda Allah Resulünün dikkat çektiği kıyamet, yetki ve sorumlulukların ehil ellere verilmediği durumlarda ehil olmayanların bulundukları ortamların kıyametine sebep olacağı durumlar için uyarı niteliğindedir. Zira beden nimeti başta olmak üzere insanoğlunun sahip olduğu  nimet ve imkanlar kendisine birer emanet olarak verilmiş ve bunları nasıl kullandığı ya da kimlere kullandırıldığından  hesaba çekilecektir. Vakti geldiğinde de bu emanetler emanetin sahibine teslim edilecektir.  
    Diğer taraftan ümmete yani tüm Müslümanlara emanet edilmiş  iki nimet daha vardır ki bunlar, peygamber efendimiz tarafından veda haccında tevdi edilmiştir. Yukarıda bahsi geçen emanetlerin zayi edilmesi, ferdi ya da lokal bazda sıkıntı, problem ve bozulmalara sebep olurken, peygamber efendimiz tarafından ümmete emanet edilen bu iki nimetin zayi edilmesi halinde ise, tüm Müslümanların bozulup dalalete düşeceği uyarısı bizzat peygamber efendimiz tarafından yapılmıştır. Nitekim Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Size iki şey emanet ediyorum. Bunlara tutunursanız asla dalalete düşmezsiniz bunlar Allah’ın kitabı ve benim sünnetimdir” (Hâkim, 1/93). Eğer bugün İslam alemi olarak bölünüp parçalanıp yolumuzu kaybetmiş, batıl ehlinden merhamet dilenir ve destek bekler hale gelmişsek bu durum bu iki emanetin zayi edilmesinin tabi sonucudur. Okunup anlaşılmak ve hayata tatbik edilmek üzere inzal olmuş yüce kitabımız aynı zamanda kendisini tebliğ eden peygamberi tarafından da en güzel şekliyle hayata geçirilmiştir. Günümüzde kutsal kitabımız; ne yazık ki terk edilmiş, okunup anlaşılma ve yaşantıya geçirilme çabalarından uzağa düşmüş, görünür bir hazine olarak  inananlarını okunup anlaşılmaya ve tatbik edilmeye çağırır durumuna düşürülmüştür. Bunun böyle devam etmesi halinde, dünya hayatımızın kararıp harap olmasının ötesinde her birimizi bekleyen ebedi alemde de bu kitabı bizlere emanet eden peygamber efendimizin dilinden şöyle bir şikayetin yükseleceğini bizzat yüce Kitabımız haber vererek bizlere uyarı da bulunmuştur:  “ Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey haline getirdi.” (Furkan 25/30)