NE  çok bahanelerimiz var, Ne çabuk sinirleniyor, bir bardak suda fırtınalar koparıyoruz. Hiddetleniyor, en sevdiklerimize bağırırken bile şiddet uyguluyoruz.

Ne onlarla geçinebiliyor ne de onlarsız yaşamayı beceremiyoruz.

Gün geçmiyor ki kadına şiddet, aile içi cinayet haberleri gelmesin. Sudan bahaneler üreterek hanelerimizi cehenneme çeviriyor, sonra da hiçbir şey olmamış gibi devam etsin istiyoruz. Kadının da bir insan olduğunu, bizim gibi can taşıdığını görmüyoruz. 

Müslümanlıkta her birimiz birer Alim sıfatına bürünüp ahkam kesiyor, farzı terk edip sünneti şart koşuyoruz. İslam’ın emirlerine uymak bir yana yasalardan dahi korkmuyor, “ya benimsin ya da toprağın” diyerek fiziki olarak aciz insanları kontrolsüz öfkelerimize kurban ediyoruz.

İnanıp iman ettiğimiz kitabı bile okumaktan aciz insanlarız. Yüce Tanrımız Al’i-İmran Suresinin 32 Ayetinde şöyle buyuruyor; "Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur." İnsanlığı öldürdüğümüzün farkında bile değiliz. 

Çocuklarımızın annesi, birilerinin kız kardeşi, evimizin emekçisi olan kadınları güldürmek mi kolay, öldürmek mi?

Şiddetin küçüğü büyüğü yoktur. 

Cenabı ALLAH bizleri fiziki olarak üstün kılmasının sebebi, gücünü kadınlar, çocuklar üzerinde sınamak için değil, rızkını helalinden kazanabilmek yeri geldiğinde en zor işlerde çalışıp evlerimize helal rızık götürebilmek için,  ailenin güvenliğini koruyup kollamak için bu üstünlüğü vermiştir.

Şiddet; ister bir insana isterse canlı bir varlığa her kime yapılırsa yapılsın İnsanlık dışı bir davranıştır.

Bizleri dünyaya getiren de kadınlar. Bu vatanın her karış toprağında kadınların emeği var.

Cephede şehit düşen asker, bir kadının oğludur. Nasıl ki şüheda kanı kutsal ise, bir ananın gözyaşı da o derece mukaddestir.

Sevgiyle çözemediğimiz sorunlarımızı şiddetle halledeceğimizi zannederek dünyamızı karartmanın ne âlemi var. Bir yuvada huzur yok ise bunu şiddetle çözmeye kalkmak, ne adamlıkla, ne de insanlıkla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Yuvayı kurtarmanın yolu sevgi ve akıl ile mümkündür.

Eğer ki geçinemiyorsan, kimse kimseye mecbur değildir. Boşanırsın ve o artık senin namusun da değildir.

Özellikle şu günlerde salgın sebebiyle evlerimize mahkum edildiğimiz, birlikte daha fazla zaman geçirme imkanı bulduğumuz, güzellikleri paylaşmak yerine birbirimize düşman olduğumuz, kimi zaman kumanda kavgasına tutuşarak hıncımızı masum insanlar üzerinde sınadığımız acı birer gerçektir. Hiçbir sebep şiddete gerekçe olamaz. 

Öfkeyle bağırıp çağırmak, bir şeyleri kırıp dökmekte şiddetin ta kendisidir.

Bizler iki gün evimizde kapalı kalmaya tahammül edemezken ya o kadınlar ne yapsın? 

Ömürleri dört duvar içerisinde, çocukların yiyimi-giyimi,  tüm bunlar yetmez gibi kıt kanaat evin geçimi sanki onların işi değil.

Bizlerin olduğu gibi kadınlarında vatandaşlık hakları var. İsteyen her kadın bu hakkını kullanma özgürlüğüne sahiptir. Evlilik bir kadını kendimize köle yapmak değildir. En güzel çözüm, konuşmak ve en doğru kararı birlikte vermektir.

Aslında biz erkekler için bir çözüm daha var!

Hapishane yerine Tımarhane! Ben ikincisini tercih ederim.