Merhaba okurlarım, Günümüzde sosyal medya, hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Günün her saati, elimizdeki telefonlardan farklı hayatlara tanıklık ediyor, çoğu zaman bu hayatlarla kendi yaşantımızı kıyaslıyoruz. Bu dijital dünyada en büyük rol sahiplerinden biri ise kuşkusuz “influencer”lar. Peki, bu etkileyici figürlerin toplum üzerindeki etkisi ne kadar sağlıklı?

Influencerlar, mükemmel vücutlar, kusursuz evler, lüks tatiller ve abartılı yaşam tarzlarıyla milyonlara ilham verdiklerini iddia ediyorlar. Ancak bu "ilham", çoğu zaman toplumda yetersizlik hissi yaratıyor. Filtrelerle bezeli bir gerçeklik sunan bu kişiler, yaşamın doğal iniş çıkışlarını gizleyerek sahte bir standart belirliyor. Oysa hayat, yalnızca güzel pozlardan ve “sponsorlu” ürünlerden ibaret değil. Gerçek hayat, başarısızlıklarla, hatalarla, sıradan anlarla doludur. Bu dijital illüzyon, özellikle gençler üzerinde yıkıcı bir etkiye sahip. Genç bireyler, sürekli karşılaştıkları bu "ideal yaşam" görüntülerinin, gerçeklikle bağdaşmadığını fark edemediklerinde; özgüven problemleri, depresyon ve yalnızlık gibi sorunlarla baş başa kalabiliyor. Ne yazık ki bu durum, sadece bireysel değil; toplumsal ölçekte bir benlik krizine dönüşüyor. Kendi kimliğinden şüphe eden, sürekli daha iyisini yapma baskısı altında ezilen bir nesil yetişiyor.

Elbette herkesin içerik üretme hakkı var, fakat sosyal medya fenomenlerinin taşıdığı sorumluluk da göz ardı edilmemeli. Takipçi sayısı arttıkça etki gücü büyüyor ve bu etkiyi etik şekilde kullanmak hayati önem taşıyor. Gerçek deneyimleri paylaşmak, kusurları normalleştirmek ve hayatın sadece parlak yüzünü değil, karanlık taraflarını da gösterebilmek bu sorumluluğun bir parçası olmalı. Sahicilik, şeffaflık ve samimiyet; günümüz dijital dünyasında en çok ihtiyaç duyduğumuz değerler arasında. Sosyal medyada gördüğümüz her şeyin gerçek olmadığını fark etmek, hepimiz için bir uyanış olabilir.

Unutmayalım ki “kusursuz” bir hayat paylaşmak mümkün, ama yaşamak imkânsız. Ve belki de en büyük influencer, kendi iç sesimizdir. Asıl önemli olan, kendi gerçeğimizi bulmak ve onu özgürce yaşamaktır.