O yaz Kavlakoğlu Hacı Ali için bir başkaydı. Kezban hanım ile evliliği ikinci meyvesini vermiş nur topu gibi bir de kızı dünyaya gelmişti. Oğlu Atabey ise altı yaşını doldurmuştu. Hacı Ali Zile de kurulan panayıra giderek çocuklarına ve eşi Kezban Hanım için alışveriş yaptı. Hanımına aldığı pazen elbiselik çocukları için de pırtı görmüş, içi içine sığmıyordu. Köyünün arazisine geldiğinde tarlalarda kimsenin olmadığını fark etti. İnşallah hayırdır diyerek kendi kendine düşündü,  yorum yapmaya koyuldu. Acaba köyde birimi öldü diye aklına geldi. Köye yaklaştığında kulağına ağıt sesleri çalındı. İyice meraklandı, merakını gidermek için gözleriyle ortalıkta birilerini aradı fakat ortalıkta kimsecikler yoktu. Bir ara pınardan bir kadının su götürdüğünü gördü. Adımlarını hızlandırarak kadına yetişmeye çalıştı, sonra da yanlış anlaşılır düşüncesiyle adımlarını yavaşlatarak neyse eve yaklaştık sebebini birazdan öğreniriz diye söylendi. Eve deldiğinde evin kapısını oğlu Atabey açtı. Hacı; tam da köyde neler oluyor diyecekti ki Hanımı hasta yatağından kalkarak ayaklarına kapandı ve ağlamaya başladı. Kavlakoğlu hacı daha da bir meraklandı. Telaşladı, hayırdır hanım ne oldu diye sordu. Kezban hanım eşinin yardımıyla ayağa kalktı ceketinin yakasından tutarak seferberlik ilan etmişler dedi. Hacı Ali söylediklerinden hiçbir şey anlamamıştı. Hanım ne seferberliği neden ağlıyorsun diye hiddetlenerek tekrar sordu. Kezban hanım titreyen bir sesle köye jandarma gelmiş, köyün tüm gençlerinin askere çağırıldığını söylemiş, Muhtar emmi eve gelerek içlerinde seninde olduğunu söyledi diyor gözlerini bir yumuyor bin döküyordu. Hacının elindeki heybe omzundan sıyrılarak kapı eşiğine düştü. Hanımına ağlamamasını, söyleyerek,  ben şu işin aslı nedir bir öğrenip geleyim dedi. Kurtağılı köyü yaralı bir kurt gibi iniliyor, her evden figan yükseliyordu. Köy muhtarının evine vardığında orada da durum farklı değildi. Hacı Ali sadece ne zaman gidiyoruz diyebildi. Muhtar yarın sabah Zile askerlik şubesinde hazır bulunmanız isteniyor dedi. Muhtarın verdiği cevap Hacı Ali’nin dalını kolu kırılmış köpü kırık bir kağnı gibi bir adım atıyor diğer adımı geri gidiyordu. Derin düşüncelere daldı. Ben şimdi ne ederim, eşimi üç günlük sabiyi kime emanet ederim diye mırıldandı. Daha evin avlusundan girmemişti ki hasta halinde kapıyı Kezban açtı. Erinin vaziyetinden her şeyi anlamıştı, bu kez Kezban hanım sordu ne zaman? Diye. 
Hacı kafasını kaldırdı çaresiz bir bakışla yarın dedi. Kezban gelin gözyaşlarını yüreğine akıttı, o zaman ben sana yolluk hazırlayım diyerek gözyaşlarını gizlemeye çalıştı. Çeyiz sandığını açtı hiç giyilmemiş pijama, don, gömlek, ve bir tomar yün çorap çıkardı. Bir o kadarda işlemeli, işlemesiz yağlık “mendil” çıkardı. Bir bir bohça içerisine katlayarak yerleştirdi. Hacı ise bebeğin bulunduğu odaya geçmiş, Beşikte uyuyan üç günlük yavrusunu seyrediyor, hemen yanı başındaki oğlu Atabeye dönerek çabuk büyü, bak şimdiden anan ve kardeşini sana emanet ediyorum dedi. Akşamın karanlığı çömüş, gökyüzü karanlık bir denizi andırıyordu. Ay ilk akşamdan doğmuş okyanusta yüzen bir balinayı andırıyor, bulutlar arasına dalıp dalıp çıkıyordu. Yıldızlar ayrı bir ihtişam katıyordu. Umutların hasada dönüştüğü o Yaz gecesi kâbusa dönüşmüştü. O gece ne Hacı uyuya bilmiş ne de Kezban. Hacı Ali’nin Kurtağılı köyünde kimsesi yoktu. Bu yüzden de eşine çocuklarla birlikte baba ocağına, İsaklı köyüne dönmesini söyledi. Hiç değilse gözüm arkamda kalmasın bileyim ki siz emin ellerdesiniz dedi. Kezban gelin; sen bizi merak etme bir şekilde başımızın çaresine bakarız Allah senin de bizim de yardımcımız olsun diye dua etti. O gece hiçbir evin idare lambası sönmedi. Ne insanlar uyuya bildi ne de köydeki köpekler. Sabah ezanıyla birlikte köyün üzerine çöken zifiri karanlık da dağılmaya başladı. Kezban gelin gözünü bile kırpmamıştı. Besmele çekerek yatağın kenarından yavaşça sıyrıldı, eline yüzüne bir su çaldı, Tandırı hazırladı, Akşamdan hazır ettiği hamuru çörek yaptı.
Köyde tellal sesi yankılanıyor, Tellal yanık sesine birazda duygularını katarak, Komşular Askerler köy meydanında toplanıyor Allah’ını seven bu yiğitleri uğurlamak için camii önüne gelsin diyerek haykırıyordu. Kezban gelin akşamdan hazırladığı giysileri heybenin bir gözüne yaptığı çörekleri diğer gözüne doldurdu. Önceden hazırladığı sofraya oturdular, bir türlü ikisininde eli ekmeğe uzanamıyordu. Kezban gelin Hacı Aliye E hadi yola gideceksin iki lokma al şunlardan diye ısrar etti. Hacı’nın aldığı lokmalar boğazına dizilmiş bir türlü gitmiyordu. Yarabbi Şükürler olsun diyerek sofradan kalktı. Doğru çocukların uyuduğu odaya gitti. Önce oğlu Atabey’i öptü sonrada melekler dibi uyuyan kızı Zekiye’yi öperek evden dışarı attı kendisini. Hanımına seslenerek ben gidiyorum ne vereceksen ver dedi. Ayrılık vakti gelmişti. Kezban hazırladığı heybeyi dışarı çıkardı. Bekle bende üzerime bir şey alayım diyordu ki Hacı hayır sen gelme dedi. Heybeyi elinden aldı, ardına bile bakmadan hızlı adımlarla uzaklaştı. Köy meydanında Yapılan duaların ardından herkesten helallik alındı. Muhtar isimleri tek tek isimleri okudu, herkes oradaydı. Hazırlanan At arabalarına bindiriler. En öndeki arabaya sancağı verdiler. Orada bulunan herkes tekbirlerle uğurladı. Kezban gelin koskoca evde yapayalnız kalmıştı. Baba ocağı İsaklı köyüne bir haber gönderdi. babam gelsin bizi götürsün dedi. İsaklı köyünde de durum farklı değildi. Kezban Hanımın iki kardeşi vardı onları da çağırmışlardı. Ocağı boş kalan baba bu haberi canına minnet bilerek kızını ve torunlarını yanına aldı. Her gün bir yıla bedel olmuş aylar geçmesine rağmen ne Kezban’ın eşi Hacı’dan ne de kardeşlerinde bir haber alınıyordu. Kezban Hanım babasına yalvarıyor belki Kurtağılı’na bir haber gelmiştir bir git soruver diyordu. Köylerde erkek kalmadığından kadınlar köyden dışarı bile çıkamıyor, çevrede türeyen eşkıya ve asker kaçakları fakir halka çile üstüne çile çektiriyorlardı. Gidişlerinin üzerinden Yaklaşık bir yıl geçmişti ki Kezban Hanımın İki kardeşinin de Şahadet haberi geldi. Babası iki evladının acısına dayanamadı,  yatağa düştü. Evin bütün umuru Kezban’ın üzerine binmişti. Kezban hanım kendi kendine bir karara vardı. Bu kararını hiç vakit kaybetmeksizin uygulamaya koydu. İlk işi köy muhtarına giderek kendisine bir tüfek vermesini istedi. Eşkıyalardan korkarak bağa bahçeye gidemez olduk, eğer çalışmaz isek çoluk çocuk ne yiyecek diye çıkıştı. Muhtar Kezban hanımı teskin etmeye çalışsa da o kararını vermişti. Derhal bana bir tüfek bul kaç paraysa vereceğim dedi. Muhtar bir hafta içerisinde eşkıyalardan aldığı bir tüfeği Kezban’a verdi. Bırakın köyün hanımlarını kalan erkekler bile köyden dışarı çıkamazken Kezban gelin, Bir erkek gibi giyiniyor, silahı kuşanıyor, At üzerinde her yere gidiyordu. Kimseler ününe geçmeye cesaret edemiyordu. Her hafta kocasının köyüne gidiyor, bir mektup, bir haber varmıdır diye sual ediyordu. Bununla da yetinmeyip arada bir Zile’ye gittiği oluyordu. Zile Askerli şubesine uğradığı bir gün Şube kumandanı Kezban hanımı karşısında gördüğünde çok şaşırdı. Hayırdır bacım bir şey mi istiyorsun diye sordu. Kezban hanım Erinden bir bir haber olup olmadığını sordu. Aldığı cevap olumsuzdu. Çaresiz boynu bükük şubeden çıkarken, Komutan Bacım istersen iki asker vereyim yanına malum her taraf eşkıya kaynıyor dedi. Kezban gerek yok ben giderim dedi. Komutan, Kezban Hanımın bu cesaretine hayran kalmıştı. Bacım eğer kocandan bir haber alırsak sana söz veriyorum ben kendi ellerimle getireceğim sen buralara zahmet etme dedi. Kezban Hanım atına bindiği gibi köyüne döndü. İsaklı köyünde herkes Kezban gelini konuşur olmuştu. Köylüleri ona Kara Kezik diyorlardı. Bir gün köye gelen jandarmalar Kezban hanımın evini sordular o evde değildi. Oğlunu, kızını da yanına almış tarlada çalışıyordu. Jandarmalar yanına köy muhtarını da alarak tarlaya gittiler. Kara kezik, uzaktan üç atlının belirmesiyle çocuklarına hissettirmeden hemen silahını yanına aldı çalışmaya devam etti. Bir yandan çalışıyor bir yandan da gelen atlıları gözleriyle takip ediyordu. İyice yaklaşmışlardı ki gelenlerden birinin Muhtar olduğunu fark etti. Yanındaki askerleri fark edince büsbütün heyecanlandı. Elindeki çapayı bırakıp çocuklarının yanına doğru yürüdü. Korkmalarını söyledi.
Gelen askerlerden biri şubedeki komutandı. Kara kezik iyice heyecanlanmıştı. Hayırdır kumandanım diyerek merakını dile getirdi. Komutan hayır bacım hayır diyerek sözlerine devam etti. Bacım arazide senden başka kimseler yok korkmuyor musun dedi. Kara kezik korkunun ecele faydası varmı kumandan bey, iki çocuğum yetmezmiş gibi birde anam babam evde ekmek bekler, Açmı ölelim dedi. Kumandan kara keziğin  cesaretinin çaresizlikten kaynaklandığını anladı. Kara kezik tekrar hayırdır kumandan bizidemi askere alacaksınız yoksa dedi. Kumandan lafı hiç gevelemeden yok bacım her cephede yeterince askerimiz mevcut, Fakat sizin gibi yiğit analarında yapması gereken işler var, mesela askerlerimizin iaşesi, mühimmat gibi. Askerlerimizin yiyeceklerini ve cephanelerini buralardan temin edip at arabası, kağnılarla cepheye götürmek gibi, karakola gelen emirde sizin gibi yürekli anaları, bacıları bir araya getirip askerlerimizin ihtiyacı olan çarı, çorap, kıyafet, cephede ihtiyaç duydukları gerekli malzemeleri el birliğiyle hazırlayıp, bizim bölgemiz olan Sivas’a götürmek. Aldığım bu emir üzerine bunu ancak sizin yapacağınızı düşünerek aklıma siz geldiniz. Köyün hanımlarıyla birlikte bu istediklerimizi yapabilir misiniz dedi. Kara kezik dalıp gitti çocuklarının babasının cephede aç, susuz olduğu gözleri önüne geldi. Kumandanın sesiyle irkildi.  Kezban bacı bunları yapabilirmisiniz diye tekrar sordu.