Komşumuz… değirmene un öğütmeye gidiyormuş.
Annem O komşuya gidip yalvararak:
“Şu bizim iki çuval buğdayı da götürüp öğütsen, Salih’i de yanında götür, yardımcı olsun.”
Komşu biraz düşünerek “O daha -8- yaşında küçük Çocuk ya olsun norek, dedi.
Sabah, erkenden Eşekleri hazırlayıp, un olacak olan onar çiniklik… buğday çuvallarını Eşeğe yükledik.
İki Eşek yükü bizim, üç Eşek yükü de komşumuz Çerkez Yusuf emminin.
Acıkınca da yemek için, azıklık denilen çantamıza beze sarılmış, tereyağıyla yumurtayla yapılmış omaçlı… dürümleri de alarak yola çıktık.
Yusuf emmi yolda türkü söyleyerek, arada sırada bana takılarak, hoş bir yolculuk yapıyoruz.
Bizim köyün arazilerini geçip.
Eşrefin Su Değirmenin bulunduğu Dedik köyünün arazilerine girdik.
Eşeklerle beraber Kağmı yokuşunu aşağı inerken, bizim Eşekbaşını yere eğince sırtındaki çuval yükü yere düştü.
Yusuf emmi ile düşen çuvalı yükleyelim derken diğer iki Eşek de yükünü düşürdü.
Düşen çuvalları birlikte yüklemeye çalışıyoruz.
Ne mümkün, benim gücüm yetmiyor.
Yusuf emmi sinirlendi:
“Allah seni bana cezamı gönderdi.” diyerek bir taraftan beni dövüyor.
Ben; iki gözü iki çeşme ağlıyorum. Yusuf emmi:
“Sus zırlayıp durma, sen şu kaçan Eşekleri getir, ben de karşıdaki çobanı getireyim de çuvalları-birlikte yükleyelim.” dedi.
Öyle de yaptık. Zor da olsa çuvallar yüklenerek bu yolculuğumuz değirmene gelerek tamamlandı.
Götürdüğümüz unlukları, sıradaki çuvalların yanına koyduk değirmencinin yanına gelerek:
“Bizim unlukları ne zaman öğütürsün?” diye sorduk. Değirmenci:
“Sizin sıranız 3-4 günde ancak gelir, ister bekleyin, isterseniz gidip 3-4 gün sonra gelin. Unluklarınıza bir şey olmaz, korkmayın.” diyerek yanımızdan ayrılarak değirmenin içine girdi.
Yusuf emmi orada bir tanıdık buldu. Arkadaşına: “Madem sen burada kalacakmışsın bizim çuvallara; da bakar ol, ben bu çocuğu… köye bırakıp daha sonra geri dönerim.” dedi. Arkadaşı da kabul etti.
Yusuf emmi ile ben Eşekleri de alarak köye geri, döndük.
Anneme değirmene giderken yolda olup bitenleri birer birer; anlattım.
Götürdüğümüz unlukları da 3-4 gün sonra gidip alacağımızı; söyledim.
Annem merakla beni dinlerken:
“Oğlum evde su kalmadı, getirebileceğin bir kap al da pınardan eve biraz su getir” dedi.
Kardeşlerimi ve su getirebileceğimiz kapları alarak pınara vardık.
Sularımızı doldururken.
(Cami pınarın yakınında olduğu için,)
Caminin yanında oturanlardan birisi bana seslenerek:
“Salih, evlat, biraz su getir de babanın canı için içelim.” dedi.
Ben derhal kardeşimin elinden sitil su kabını alarak, içini suyla doldurup, Caminin önündeki Cemaate götürdüm.
Sırayla suyu içtiler. Babanın canına değsin diye söylendiler.
Benim kafamda sorular oluşmuştu.
O soruları sormadan edemeyecektim.
Caminin imamına:
“Hocam, ben size bu suyu getirince babama ne faydası olur? ” dedim.
Hoca: “Senin getirdiğin bu su ile babanın Ruhu… rahat eder. Baban sevinir, ‘oğlum benim için birilerine yardım ediyor, su isteyenlere su veriyor’, diye çok memnun olur.” dedi.
Ben cevabımı almıştım. Cemaate dönerek:
“Saha Su getireyim mi? İçmezseniz bile yüzünüzü yıkayın.” diye sordum.
Cemaat tatlı tatlı gülerek:
“Haydi getir de içelim.” dediler.
Ben durur muyum, hemen bir çaydanlık su daha götürdüm.
Babamı sevindirecek bu hareketler… hoşuma gidiyordu.  
Pınardan bir kaç sefer Su taşıyarak evin Su ihtiyacını da giderdik.
Selam ve dualarımla.