21. yy. bitip 4. yılına girmeğe hazırlanan dünyamızda, modern toplumlar olduğumuz için, artık savaşların yaşanmayacağını düşünürdüm. Tam aksine, şu kısacık ömrümüzde tahmin edemeyeceğimiz kadar katliam, savaş ve iç savaş gördük ve sanırım görmeye de devam edeceğiz.
Habil ile Kabil’den beri bazı coğrafyalarda kardeş kanı hep dökülmüştür, dökülmeye de devam etmektedir. Gözyaşı ve ölüm buralarda yaşayan insanların kaderleriymiş gibidir nedense. Öyle ki, o bölgelerdeki insanlarda sabır taşı defalarca çatlar da yaraları kabuk bağlamadan yeni yaralar açılır. Savaşlar emperyalistlerin güç oyunudur. Ama acısını hep çocuklar ve kadınlar çeker. Hep analar evlerinden, yurtlarından, çocuklar anne babalarından hatta hayatlarında oluyorlar. Yüz yıllardır süren son zamanlarda da katliamı açık açık yapan Siyonistler, bebek, çocuk, genç, kadın ayırmaksızın katliamlarına devam etmektedir.
Savaşları insanlığın kaderi olmaktan çıkarmak için ne yapmalı bilmiyorum. Belki avazımız çıktığı kadar bağırmalı, isyan etmeliyiz. Artık bu güç oyunlarının durdurulması ve masum insanların yaşama haklarının olduğu dünya da…
Üstümüze düşen bu katliamların durdurması için üstüne basa basa haykırmalıyız.