ESEN yeller arada bir sert esiyor, insanın kanını donduruyor; bazen de ılık esip gönülleri coşturuyordu.
Karga Köyü muhtarı öncülüğünde “Has, Has Sarı”ya genç ve dul bir hanım buldular. 
Has has!...Köy muhtarının her işinekoşan kişi.
Atına, arabasına güvenip fedakarlık etmek isteyenler son hazırlıklarını tamamlayarak çok uzaklardan gelin getirmek için toprak yola çıktılar.
Gelinle damadın ikinci evlilikleri de olsa;
-Bu  bir  düğündür...  dendi. 
“Has, Has Sarı''ya yeni bir elbise alınmıştı.
Sarı, elbiseyi kokluyor;
-Bu  benim mi?  diyor.   
Bazı  İnsanlara  yaklaşarak;
-Cicime!...  bak,  diyordu.
Seviniyor muydu, üzülüyor muydu, bunu henüz anlayamamıştı.
Garibin birisi ölmüş. 
Dünya yaşantısında hiç yeni elbisesi olmayan bu garibe kabirde sorgu melekleri… yanına gelerek soruyorlar. 
-Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim? Diye. 
Melekler sorularını sıralıyorlar.
Garip de meleklerin sorularına aldırmadan taze kefenini göstererek:
-Cicime  bak,  diyormuş.
Bizim Sarı da o güne kadar giymediği takım elbisesiyle;
-Cicime bak, diyerek, yeni bir elbisenin tadını çıkartıyordu...
Sarı’nın kısa düğünü oldu..
Eve gelin getirilerek yeni bir yuva kuruldu. 
Aradan geçen zaman içerisinde Sarı, damatlık elbisesini sırtından çıkartmayarak yeni bir damada yakışır bir şekilde geziyor ve yeni hanımına alışmaya çalışıyordu.
Sarı, hanımına duygulu bir sesle:
-Hanım, oğlumuz olursa adını Ahmet Gül, kızımız olursa Sevgi koyalım mı? dedi.
İçindeki yanan kor alevlendi ve hanımına sorduğu o sorunun cevabını almadan ayaklandı. 
Dışarıya süzülerek çıktı. Önce ölenhanımının kabrinin yanına, daha sonra da Ulu Tepe’ye kayanın yanına vardı ve bir çocuk gibi ağladı. 
Küçükken kaçırılarak kaybolan oğlunun kokusunu içine çekti ve eve geri geldi. Evde bir misafir vardı.
Sarı,  hanımına;
-Kim bu? dedi
Hanımı:
-Akrabamız. 
Sarı:
-Hoş geldin, dedi ve bir misafire nasıl davranılması gerekiyorsa Sarı da öyle davranıyordu.
Sarı’nın evine gelen misafir bir-gün iki gün derken iki aydır arada bir nereye gidiyorsa gidiyor ve tekrar kürkçü dükkanı gibi Sarı’nın evine geri geliyordu.
Sarı, sabah erkenden kalktı hanımına seslenerek:
-Hanım ben kasabaya gidiyorum, eve bir şey lazımsa söyle gelirken alıp getireyim, dedi.
Hanımı ses vermedi. Sarı sıkılgan bir tavırla evden çıktı.  
Kasabaya gitmedi. Bağlarda dağ tepe demedi gezdi ve sanki bir olayın!... zamanını dolduruyordu. 
Evet, kafasında bir plan vardı.
Sarı bir an durakladı:
-Köyde duyduklarımı!... ve hissettiklerimi açığa çıkarmam lazım, dedi.
Tekrar dağları tepeleri adımlayarak sessizce eve geldi. Kapıyı kıvrak bir şekilde açıp, keklik gibi içeriye süzüldü.  
Yatak odasından sesler geliyordu. Mutfaktan büyük ekmek bıçağını aldı ve gülüşmelerin olduğu odanın kapısını sert bir şekilde açtı.
Hanımı ve o akrabası birlikte!... yatıyorlardı.
Bir anda Sarı, karşısında gördüklerine şaşırdı ve beyninden vurulmuşa döndü.
Kulağında yankılanan sesler çınladı:
-Yiğitlik, öfke anında öfkesini yenmektir, diyordu. Kulağına gelen o sesleri dinleyerek, mazlum bir ses tonuyla onlara seslendi:
-Siz ikiniz birbirinizi seviyor musunuz? dedi.
Hanımı, korkak ve suçlu bir ses tonuyla;
-Küçüklükten beri biz birbirimizi seviyoruz. Babam bizim evliliğimize müsaade etmedi. Biz de bu yolla bir araya geliyoruz, dedi.
Sarı, sözlerinin hızını kesmeden hanımına seslendi:
-Babanın yapmadığı o iyiliği ben size yapacağım, dedi ve ekledi:
-Haydi kalkın, hazırlanın. Ben seninle boşanacağım, siz de evlenip yuvanızı kurarsınız,  dedi.
Onları kendi haline ve kendi dünyalarına bıraktı.
Sarı da kendi dünyasına dönerek damatlık elbisesini üzerinden çıkardı, duvara astı ve eski o yamalıklı… pantolonla   gömlek  mi, kazak mı belli olmayan hırka
-Ne güzel kokuyor bana da iyi yakıştı,  diye kendi kendini teselli ediyordu. 
Evden dışarıya  çıktı, Huri Nene’sine  uğradı.
-Nene, senin şu yetiştirdiğin Güller, Çiçekler olmak geliyor içimden. Sen kolunu kaldıramayacak bir haldesin ama buna rağmen kendini zorluyor ve Güllerle, Kuşlarla öyle bir ilgileniyorsun ki, onları çok kıskanıyorum, dedi.
Huri Nene’si, Sarı’ya;
-Sen kendini o dediklerinden niye ayırıyorsun? Senin Sevgin Güllerin, Kuşların Sevgisinden ayrı değil.  Sevgin Allah için olursa Sevgin o kadar çoğalıyor ki, bir an evvel o Sevgini Sevdiklerine dağıtman gerekiyor. Yoksa yükün ağırlaşır ve taşıyamaz bir hale gelirsin, diyordu.
Sarı, nenesinin yanından ayrıldı ve yolda Hacer  Kadını gördü.
-Hacer Ana, seni Allah için çok Seviyorum...  
Uzaklardaki Dağlara, küçük tepelere, Kurtlara, Kuşlara, Güllere, Çiçeklere ve uyku Çiçeğine de;
-Sizleri de Allah için çok Seviyorum... diye avazının çıktığı kadar bağırıyordu.
Kumru Güvercinler buğulu sesleriyle ötüşerek Sarı’ya Sevgi cevabı verdiler.
Ayşe ebenin iki gündür kayıp olan ineği eve döndü ve taze sütünü ikram etti. 
Öksüzlere zekat olarak Karabaş Koyunla kuzusunu verdiler.  Sıcak esen rüzgarlara soğuk!... rüzgarlar karıştı.
 -“Has, Has Sarı”  kafayı bozdu artık... dağlarla, taşlarla konuşuyor,  dediler.
Ulu tepeden güneşin batar. 
Eller  çekilir  görevler  biter. 
Yorgun  bedenler  uykuya  yatar. 
Akşamlar  güzeldi  benim  köyümde.
 Selam ve dua’larımla.