Osmanpaşa  Kasabasına  açılan.
Orta Okul’un   İlk Öğrencilerindendiler!...
Ortaokula kayıtlar yapıldı. Kasabadaki kalacakları yer olarak ta, Rukiye ablanın babasının asker arkadaşının,
Köy odası olarak kullandığı yer ayarlanmıştı.
Okullar açıldı. Ablam bizimle vedalaştı, at arabasına binerek gittiler. Ablamın gitmesi bizi üzüyordu, bir taraftan da seviniyorduk. Çünkü!... Rahmetli Babam’ın vasiyeti yerine gelmişti, annem
“Benim evin erkeği!...  Oğlum  var.” diyor.
Ben bu lafları duydukça kendi kendime şişip , adeta kabıma sığmıyordum.
Ben şişip durayım. Okullar açıldı. Hafta sonlarını dört gözle bekliyoruz. Çünkü Ayşe ablamın arkadaşı Rukiye ablamın Babası Ahmet, amca arada bir at arabasıyla ablamları getiriyor. Ablam geldiğinde, ortaokulda neler yaptığını sorup, ablamı soru yağmuruna tutuyorduk.
Haftalar bir birini kovaladı. Bahar gelmiş, havalar ısınmıştı. Köyün işleri de açıldı.
Ahmet amca iş dolayısıyla ablamları getiremiyordu. Onların ihtiyacı olanları Eşeğin sırtına yükleyip, beni de bindirip:
“Sen kocaman delikanlı oldun.” diyerek dolduruşa getiriyorlardı. Ben de  bozuntuya vermeden yola koyuldum.
Bir taraftan da düşünüyordum.
“Abla sen okuyorsun, okuyup Öğretmen olacaksın.
Ben kocaman adam!... oldum, bu Kasabaya kadar korkmadan geldim.” diye hava atarım.
Hem Ahmet amca da Sen kocaman delikanlı oldun.” diyor.
Bu hayallerle dalıp giderken iki Köyün ortasında iğdeli dedikleri bir yer var.
Burada cinler periler var, bazen Kedi kılığında, bazen Kuş kılığında görünüyorlar diye duymuştum. İğdeliği geçerken yalan yok- çok korkuyordum.
Eşeği hızlandıramıyordum, dilim tutulmuş, el ve ayaklarım sanki kilitlenmişti. Bir ses:
“Evlat nerelisin? Nereye gidiyorsun?” dedi.
Biraz bekledim ve eşeğin üstünde, yolda olduğumu fark ettim.
“Karga Köylüyüm amca.” diyerek uzaklaştım.
Beni korkularımdan uyandıran yolcu, kafasını sağa-sola çevirerek, uzaklaşıp, gitti.
Kasabaya yaklaştım ve korkularım azalmıştı.
Kasabaya  girince bana tarif edilen evi sorup, ablamların kaldığı eve geldim.
Korku, yol yorgunluğu hasretlik... Ve ablama sarıldım. Onu çok özlemiştim. Ablam:
“Nasıl, rahat geldin mi? Yolda korkmadın değil mi?” dedi. Ben: “Korkmadım.” dedim. Nasıl korkuyorum derim, kocaman Sekiz  yaşında delikanlıyım.
Akşam oldu, yemeklerimizi yedik. Ev sahipleri geldiler.
Hoş geldin lafları, Köyümüzden havadisler soruldu, cevaplar verildikten sonra benim uykum geldi.
O korkunun üzerine iyi bir şekilde uyudum,Uyandığımda sabah olmuştu. Sabah yemeği yedikten sonra:
 “Abla ben biraz Kasabayı  gezeceğim.” dedim.
Ablam kendi harçlığından biraz  para verdi:
 “Uzaklara gitme, Köpeklere de dikkat et.” diyerek abla olduğunu göstermişti.
 Köpek lafını duyunca, Gümüş’ Köpeğimi düşünerek  Kasabanın meydan yeri dedikleri yere geldim.
Her tarafta bakkal, kahvehane doluydu. Her tarafta İnsanlar bir birleriyle şakalaşıyor. Güneş’e karşı oturanlar, bana garip garip bakanlar...
Ben bu görüntüleri sanki belleğime kaydediyordum. Bakkalın birine girip, ablamın verdiği parayla, bisküvi, kırmızı renkli  şeker gibi şeyler alarak, dışarısını tekrar seyretmeye ve gezmeye başladım.
Bir taraftan da bakkaldan aldıklarımı yiyordum. Meydan yerinde gezinirken Sinema afişlerini gördüm.
Sinema bileti satan yere gelip, biletin kaç Para olduğunu sordum. Paralarımı saydım, yetmiyor. Koşarak ablamın yanına geldim Ablam  heyecanımı fark ederek.
“Ne oldu , Köpek falan mı kovaladı? ” diye sordu.
“Korkacak bir şey yok, Sinemayı gördüm, ben de Sinemaya gideceğim, ama Param yetmiyor.
Ablam eksik olan Parayı tamamladı. Koşarak gerisin geri gittim. Bir bilette ben aldım.
İçeriye girerken biletlerimiz toplandı.
Öğretmenimle Vilayette gittiğim Sinemaya hiç benzemiyordu.
 Bu Sinema yukarısı toprak dam alt tarafı toprak.Sandalye yerine, karşıdan karşıya tahta uzatmışlar, isteyen ler tahtada oturuyor, kimileride hayvanların yem yediği musulda (yem teknesi) oturuyor.
 Birkaç tane Hayvanı da bir kenara bağlamışlar.
Eşek arada bir anırıyordu...
Kapılar kapandı. Işık söndü, yüksek hışırtılı bir sesle film makinesi çalıştı. Film makinesinin sesi, Eşeğin sesi, filmin arada bir kesilmesi derken film bitti. Dışarıya çıktık.
Geç kalmayayım diye hızlı hızlı eve giderken, bir taraftan da keşke ablam da gelse, kardeşlerim, Annem.. Onlar da seyretseler, diye düşünerek eve vardım. Ablamlar,
 ”Sinema  nasıldı, aşağıda ne yaptın? ”diye sorular çoğalıp gidiyordu.
 Ablamlar, yeni açılan Ortaokulun ilk kız öğrencileri.
Onların sorumlulukları çoktu.
 Çünkü, o Yıllarda erkek Çocuklarını bile okula zor gönderiyorlar, bunlar!... bir de kız. Diğer  kızlara ve Babalara örnek olması gerekiyordu, Bunun için hal ve hareketleri çok önemliydi. Onların, üzerlerine giydikleri siyah önlükleriyle, başlarına taktıkları Subay şapkaları gibi kocaman şapkalarıyla herkes onları tanıyordu.
Kasabada hemen herkesin dikkatini çekmişler, herkes onları Seviyorlardı. Onların okumaları, rahat ve huzurlu olmaları için ne gerekiyorsa yapıyorlardı.
Daha sonraları bu kasabaya geldiğimde, bu güzelliği, bu dostluğu ben de anlayabiliyordum. Kasabanın meydan yerinde gezmeye  gittiğimde,
“Ortaokulda Okuyan kızların kardeşiymiş” diyerek benimle de ilgilenip, şeker gibi yiyecekler veriyorlar. Bu Sevgi gösterisi beni mutlu ediyordu.
Selam ve dua’larımla.