Zaman her şeyin üzerine ağırlığını koyuyor. Hiç bitmeyecek gibi gelen anların sonunu mutlaka bir şeye bağlıyor. İyi ya da kötü... Sonu ne olursa olsun zamanın ağırlığını hissediyoruz. Umarız ki güzelliklere doğru su gibi akıp geçer.

İnsanız ya işte, içimizde iyi dilek arzuları hiç bitmiyor. Cümlelerimizin sonu iyi dileklerle geliyor. İyiliği istemeyi, onu beklemeyi bıraktığımız an bizim için felaket olur herhâlde. Neyi istiyoruz? Neyi istemiyoruz? Kabul ettiklerimiz ve ötelediklerimiz bizi şekillendiriyor. Evet zaman geçiyor ama seçimlerimizle, tercih ettiklerimizle insanlık da bizden geçip gidiyor.

Zaman yaralarımıza ya tuz olacak ya şifa... Hangisini seçerdik? İnsanlığın geneli tuz olmaktan yana, çok azı şifa olmanın derdinde. Unuttuklarımızı hatırlamanın tam da vakti değil mi? Zaman bizim üzerimizden akıp gitmeden bir şeyler yapsak kendimiz için?

Birçok insan bu yazıyı okuduğunda klişe görecek belki, yıllardır çeşitli şekillerde söylenen laflar diyecek. Bunun sebebi normal insan olmayı unutmamız. Normal bir şeylerden bahsediyor olmak yetmiyor çünkü anormal olup saçmalamak rağbet görüyor. Normal olmak, bir davanın peşinden gitmek, bir derdi olmak bazılarına ağır geliyor. Kolayını tercih ediyorlar. Anormal olup her türlü saçmalığı yapabiliyor olmak onlara daha cazip görünüyor.

Seçimlerimiz bizim kim olduğumuzu belirler. Normal olup, normal olanı seçerek de hayatta kalabiliriz. Bu dünyaya gönderilirken elbette bir sebebimiz vardı ama bu bir atın üstünde dörtnala koştururcasına fütursuzca yaşamak değildi bana kalırsa. İnsanlar çeşit çeşittir. O çeşitliliğin içinde bir güzellik olabilmemizi diliyorum. İyi haftalar...