Yeni hafta, yeni heyecanlar, korkular, istekler, mutluluklar, koşturmacalar. Şunun fiyatı şu kadar olmuş, bunu artırmışlar, şu indirime girmiş hemen alalım, bu listeyi tamamlamamız lazım, şuraya şu kadar vermemiz lazım diye sıralanan bir sürü cümleyle dolu günlerimiz. Hep tamamlamamız gereken listelerimiz var, bitirmemiz ve sonra yenisini almamız gereken şeyler var, koşmamış gereken yerler var. Oysa ne bu listelerin bir sonu ne de isteklerin, heveslerin bir sonu gelir.
Sonunda bir bardak çay alıp durmak gerektiğini, “ kendine bir sandalye çekmek “ gerektiğini anlar insan. Ama o zaman gelince çayın altı çoktan kapanmıştır. O sandalyeye oturacak hali de kalmaz. Her şeyin zamanını bekleriz. Mutlu olmanın, ağlamanın, gülmenin, oturmanın... Kalabalıklar gidince ortaya çıkar bazen en biz olabildiğimiz halimiz.
Ağladığımızı kimse görmesin, kahkahalarımızı kimse duymasın, aman o otursun ben ayakta beklerim, o mutlu olsun ben sonra olurum...
Yaşanması gereken bazı duyguların sonrası yok. O sandalyeyi şimdi çekmeliyiz, o kahkahayı hemen patlatmalıyız, bir şeye mutlu olunacaksa şimdi olmalıyız. Sonraya bıraktığımız hiçbir şeyin tamamlandığını görmedim. Her şey vaktinde, o an hissedildiği gibi güzelmiş. Bunu anladığımızda artık bizim oturmamızı bekleyen bir sandalye bulamıyoruz.
Nefes aldığımız sürece her şeyin vakti var sanıyoruz ama “ öyle değilmiş. “ Hadi bugün kendimize bir sandalye çekelim. Sırf ihtiyacımız olduğu için, sırf biz istediğimiz için. İyi haftalar.