Ramazan ayı ne güzel geldi derken ülkece karışık günlerden geçiyoruz. Bu mübarek ay da her şey gibi çabucak geçti. Son haftasına girdik bile. Şu sıralar ülkemiz gibi içimiz de karışık. Her birimiz bir yerlere savrulup duruyoruz, nereye olduğunu bilmeden. Zaman üzerimizden geçiyor... Biz sayfaları çevirip devam ediyoruz. Sayfalar her çevrildiğinde altında kalan o kadar insan var ki. Doğrulmaya çalıştıkça üzerine bir sayfa, sonra bir sayfa daha düşer. Bir şeyleri oldurmaya çalıştıkça olmaz.
Yorulmadık mı? Söylenmemiş olanı söylettirmeye çalışmaktan, kısık sesle konuşulanı duymaya çalışmaktan, kapalı kutuda olanı illa da görmeye çalışmaktan yorulmadık mı? Kendi kendine olmayan hiçbir şey bize iyi gelmiyor. Onda bize ait bir şey yok. Bugün, yarın, öbür gün... Günlerden bir gün seçelim. Milat olsun bize. Söylenmeyenleri bırakalım artık. Duyamadıklarımızı boş verelim. Dünya görebildiklerimizle, duyabildiklerimizle gözümüzde olsun.
Bizim sesimiz de diğer seslerin arasına karışsın. Onca yüksek sese rağmen bizi de duymayı öğrensinler. Bu dünyaya birilerinin üzerimizde bıraktığı yara izlerini taşımak için gelmedik. Bu ülke de, bu ülkenin insanı da geçmişten bugüne sayısız yara almıştır. Ama her yaranın bir merhemi vardır. Mutlaka vardır. Bulalım onu.
O yaraları taşırken de biz vardık, onca genişliğin içinde bize kımıldayacak yer bırakmadıklarında da biz varız. Hikâyeyi bir yerinde yarım bırakıp gidecekmiş gibi hissettiğimizde de biz varız. Adımlarımızı istediğimiz yöne atabildiğimizde de biz varız. Sen de varsın. Unutma...
Yaşamak insanın içinden gelecek. Yaşamayı istemek böyle ılık bir su gibi akıp gidecek. İçinden yaşamak gelen insanların hevesini kırmayın. Kırmayalım... Bırakın yaşasınlar. Zamanları ve hâlâ bir parça hevesleri varken. Her şeyin yoluna girdiği, iyi niyetin çoğaldığı, başkalarını da görebildiğimiz, ülkeme ve insanına ferah bir hafta diliyorum.