SARI, Karabaş koyunun kuzusunu boynundan aşağıya doğru hafif, hafif eliyle okşayarak seviyor ve kısık sesiyle de;
-Kuzucuk... Dünyamıza hoş geldin. Umarım Dünyamızı seversin; Ben Seviyorum, yıldızları, ayı ve güneşi, ağaçları, çiçekleri ... Hepsi çok güzel... Kuzucuk, sen de güzelsin. Safsın, masumsun... Kuzucuk biliyor musun, İnsanlık çıldırdı; “Büyük balık küçük balığı yutar” diyerek Dünyanın çoğu yerinde savaş- kan- acı ve ızdırap var ve kötü kokular geliyor burnuma. Söyle be karagözlü, sen de bu kötü kokuları hissediyor musun? Diyerek.
Sarı, kuzucuğuyla konuşmalarını derinleştirdi.
Arada bir de benekli tüylerini okşayıp, kara gözlerine bakarak, söylemek istediklerini sıralayıp, kuzucuğuna anlatıyordu.
Bir taraftan da Kangal köpeklerini hatırlayarak;
-Allah iyiliğini versin Adil Abi, bir özgürlük lafı çıkardın, az kalsın Kangal köpeklerine yem olacaktık, diyerek ve hafif tebessüm ederek dalgın bir şekilde.
Çerkez Yusuf’un evinin çatal kapısını aralayarak içeriye girdi.
Evin avlusunda Çerkez Yusuf’la karşılaştı:
-Selamünaleyküm Yusuf Emmi, diyerek kucağındaki kuzucuğu öpüp yere koydu ve salıverdi onu.
Çerkez Yusuf, elindeki balta ile odun kırıyordu. Elindeki baltayı son bir kez önündeki oduna vurarak ve kafasını da geriye doğru çevirip ellerini beline koyarak;
-Aleykümselam Sarı, sen miydin gelen? dedi.
Sarı :
-Yusuf Emmi... Müjdemi isterim! Senin Karabaş koyun kuzulamış, diyerek anasının etrafında oradan oraya zıplayan kuzucukla anasını gösterdi ve ekledi:
-Müjde olarak da ne kadar yumurta verirsen razıyım, dedi.
Yusuf Emmisi de kaşlarını hafif çatarak;
-Ne yumurtasıymış?!... dedi ve Sarı’yı soğuk!... davranışlarla uğurladı.
Sarı pek de nazik olmayan bu uğurlanıştan memnun olmayarak araladığı çatal kapıdan geçti ve dışarıya çıktı.
Dar sokaklardan dalgın, dalgın giderken, Çerkez Yusuf’un Hanımı kollarına taktığı helkelerle ağ pınardan su getiriyordu; ona rastladı.
Çerkez’in Hanımı, Sarı’yı dalgın, dalgın giderken görünce, su dolu helkeleri yavaşça yere koydu ve elleriyle belini sağa sola çevirerek yorgun bir sesle;
-Sarı’m... Bu yohuşlar beni öldürecek... diye yokuşları şikayette bulunuyordu. Sarı:
-Hanife Eme, sen ölme... Senin nefesine!... bu Köyün ihtiyacı var, dedi ve ekledi:
-Senin bu herifin ne eli sıkı adam... Sizin koyun kuzulamış. Taa Kamışlı’dan kuzusuyla birlikte kucağımda getirdim, müjde olarak ta yumurta istedim diye beni kale bile almadı, dedi ve çatık kaşlarını düzeltti.
Hanife Eme’si Sarı’ya:
-Sen onun gusuruna bahma Sarı’m... Seni Yaradan’a gurban olurum, ben bi ara uğrar yumurtaları getiririm, dedi.
Su dolu helkeleri tekrar eline alarak derin, derin aldığı nefesine daha da çok nefes ekleyerek evine doğru süzülüp gözlerden kayboldu.
***
Yıllardır özlemini çekerim.
Dağlar güzeldi benim köyümde.
Geçmiş yıllara döner bakarım.
Bağlar güzeldi benim köyümde.
***
Selam ve dualarımla.