Machiavelli’ye  ithaf edilen “Savaşta ve aşkta her şey mübahtır” sözünden hareketle amaca ulaşmak için her yolun meşru sayıldığı hatta bunu desteklemek için dinimizde de savaş zamanlarında ve eşlerin ya da kırgın olan kişilerin arasını düzeltmek amacıyla yalan söylemenin caiz olduğu iddiasına açıklık getirmek istiyorum. Delil olarak sunulan hadiste Ümmü Külsüm Bintu Ukbe (r.a.) rivayetle: "Resulullah (s.a.v.)'ı işittim, diyordu ki: "İki kişinin arasını düzelten, hayır söyleyip, hayır tebliğ eden kimse yalancı değildir." buyurmuştur. Daha iyi anlaşılması için yalanın ne olduğu ve dinimizde yalanın yerini açıklamalıyız.

Yalan, gerçek dışı ve aslı olmayan söz söylemektir, kişinin gerçeği saklayıp bildiğinin aksini söylemesidir. İslam dini hakikate, doğruluğa ve hakkı söylemeye büyük önem vermiştir. Dinimiz yalanı haram kılmış ve şiddetle yasaklamıştır. Müslüman denilince akla gelen ilk ahlaki erdem doğruluk ve dürüstlüktür. Zira Mü’min kelime manası olarak emin olunan, güvenilen kişi demektir. Doğruluk; kurtuluşa, hidayete vesile olan yüksek ahlakın bir gereğidir. Doğru söz, imanın göstergesidir. Her zaman her yerde hakkı, doğruyu söylemek müminin şiarıdır. İmandan sonra en güzel haslet doğruluktur.

Söz ve davranışlarıyla ümmeti için en güzel örnek olan Sevgili Peygamberimiz (s.a.v), bir hadis-i şeriflerinde “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse ya hayır söylesin ya da sussun” buyurmuş, bu konuda ümmetini şöyle uyarmıştır: “Doğruluktan ayrılmayın. Çünkü doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de cennete iletir. Kişi devamlı doğru söyler ve doğruluktan ayrılmazsa Allah katında ‘doğru’ olarak yazılır. Yalandan sakının! Çünkü yalan insanı kötülüğe, kötülük de cehenneme iletir. Kişi devamlı yalan söyler, yalan peşinde koşarsa Allah katında ‘yalancı’ olarak yazılır.” Allah Resulü (s.a.v.) yalan konusunda o kadar hassas davranmıştır ki yalan söyleyerek şaka yapmayı dahi yasaklamış, “Muhakkak melekler, yalan söyleyenden çıkan kötü koku sebebiyle ondan bir mil uzaklaşır.” buyurmuştur.

Yalan söylemenin alışkanlık haline gelmesi durumu psikiyatride mitomani adı verilen ruhî bir hastalıktır. Müslümanların kendilerini bundan korumaları gerekir. Çocuklar daha küçükken doğru sözlülüğe alıştırılmalı, yalanın zararları kendilerine anlatılmalıdır.

Yalan insan vicdanını tahrip eden, kendisine ve topluma saygısını yok eden çirkin bir davranıştır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de “Ey iman edenler! Allah'dan sakının ve doğru söz söyleyin. Böyle davranırsanız, Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse, büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” “Onlar, yalana şahitlik etmeyen, faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip gidenlerdir.” Dinimiz, dünyada da ahirette de huzur, mutluluk ve kurtuluşun doğru söylemekte olduğunu bildirmiştir. Atalarımız: “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” derken önemli bir gerçeğe işaret etmişlerdir. Yalan, sahibini utandırır, rezil eder. Yalancı olduğu düşünülen kimsenin, söylediği doğru sözlere de inanılmaz. "Ey Allah'ın Resulü! Mü'min korkak olur mu?" "Evet!" buyurdular. "Cimri olur mu?" "Evet!" buyurdular. "Yalancı olur mu?" diye sorduk. Bu sefer: "Hayır! Buyurdular” "Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki:"Dört haslet vardır; kimde bu hasletler bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde de bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir haslet var demektir: Emanet edilince hıyanet eder, konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, husumet edince haddi aşar." Ebu Hüreyre r.a. den rivayete göre Peygamberimiz: “Münafığın belirtisi üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder”  buyurmuştur.

Yalan söyleyen insanın hem Allah katında hem insanların nazarında itibarı kalmaz, Allah bu kimseye yardım etmez. “Allah, haddi aşan, yalancı kimseyi doğru yola iletmez”  Yalan söylemek gibi, duyulan her haberi araştırmadan doğru kabul etmek, bilerek ya da farkında olmadan yalanın yayılmasına sebebiyet vermek de dini ve ahlaki bakımdan yasaklanmıştır. Nitekim Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bizi şöyle uyarmaktadır: “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur” Yalancılık, ahlakın bozulmasına, ailelerin yıkılmasına, toplumun fesadına, işlerin dağılmasına sebebiyet verebilir. Biliriz ki yanlış yolda yürüyerek doğru yola çıkılmaz.

Bir toplumda fitne ateşinin yakılmasına, fesadın yayılmasına, dostlukların sona ermesine, masumların zarar görmesine ve hakların zayi olmasına çoğu zaman yalan bir söz sebep olur. Ailede güvenin zedelenmesinde, sevgi ve saygının azalmasında, nihayetinde yuvaların yıkılıp ocakların sönmesinde en büyük sebep yine yalandır. İş hayatında ve ticarette güven ancak doğrulukla kazanılır. Dürüst bir müessese nihayetinde dünyevi ve uhrevi kâr elde eder. Toplumu aldatan, hilesini süslü sözlerle örtmeye çalışan ve bu uğurda yalan yere yemin etmekten kaçınmayan her iki cihanda iflas etmeye mahkumdur.

Yüce Allah,  "…İçinizdekini açıklasanız da, saklasanız da Allah onu bilir ve onunla sizi hesaba çeker”  buyurmaktadır. Sevgili Peygamberimiz (a.s.) ise; "Kulun kalbi doğru olmadıkça imanı doğru olmaz, dili doğru olmadıkça kalbi doğru olmaz. Komşusu zararlarından emin olmadıkça kişi cennete giremez" buyurmuştur. Yalancı şahitlik yapmak hem yalan söylemek hem de dolaylı olarak iftira etmek olduğundan kul hakkının ihlal edilmesine ve zulüm yapılmasına sebep olan büyük günahlardandır.

Dinimiz, aile ve toplum hayatının güvenli ve huzurlu olmasına, fertlerin dindar ve ahlaklı olması büyük önem vermiştir. Yalan ve yalancı şahitlik aile ve toplumun güven ve huzurunu yok eden, fertlerin gayr-i ahlâkî olmasına neden olan kötü davranışlardır. Bu davranışlar büyük günahlardan sayılmıştır. Bu itibarla müslüman, iftira, yalan ve yalancı şahitlik gibi kötü davranışlardan uzak durmak zorundadır. Bu davranışlardan herhangi birini yaptı ise hemen Allah'a tövbe etmelidir.

Bir yerde batıl ve zararlı konuşmalar, dedikodu, gıybet ve koğuculuk yapılıyorsa ortam müsait ise önce uyarılmalı, ikaz edilmeli, ikaz edilemiyor veya uyarmak fayda vermiyorsa o meclis terk edilmelidir. Bu, mümin için bir sorumluluk, bilinçli bir davranış, günahtan kaçış ve günaha vasıta olmama duygusudur. Peygamberimiz konuştuğu zaman müminin doğru konuşmasının veya susmasını tavsiye etmektedir. Müslüman ne eliyle ne de diliyle insanlara zarar veremez, vermemelidir. Bu, mümin olmanın gereğidir.

Çok söze yalan karışabilir, çok konuşma kalbe kasvet verebilir, zihni yorabilir, tefekküre mani olabilir, dinleyenleri usandırabilir. Çok konuşan çok hata eder ve sözün tesirini azaltır. Bu itibarla az, öz, doğru ve yararlı şeyler konuşmak müminin şiarı olmalıdır. Müslüman, çok kıymetli olan ömür sermayesini Allah’ın rızası doğrultusunda harcamalı, olumsuzlukları terk etmeli, nefis muhasebesi yaparak kusurlarından dolayı tövbe etmelidir. Hakkında yalan konuşulan, iftira edilen kimse ile de helalleşilmelidir. Mübarek üç ayların içerisinde Mevlam dilimizi her türlü kötü sözden arındırsın. Yalanın beyazı, pembesi veya masumu olmadığına ikna edebilmek umuduyla Allah’a emanet olun.