TÜRK kültürü dili, edebiyatı, şiiri, romanı, hikâyesi, türküsü, ağıtı, özlü sözü, velhasıl her alanda dolu dolu olan bir kültürdür. Türklerin yaşadığı her yerde bu kültürün izini bulmak mümkündür. Bu zengin kültür tarihin en eski milletlerinden olan Türklere ait olmasına rağmen dünyaya yeterli şekilde tanıtılmamıştır.
Köklü ve dünya medeniyeti içinde önemli bir yere sahip olmasına rağmen bunun ön plana çıkması için çalışılmıyorsa orada sorun var demektir.
Anadolu’da Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı, Tahir ile Zöhre, Aslı ile Kamber hikâyelerini belli bir yaş kuşağı bilir.  Yeni kuşaklar bu hikâyeden haberdar değildir.
Büyük Atatürk tarafından “Ünlü süvarileri harp meydanlarında kahramanca dövüşen Türk yiğitlerinin harman olduğu diyar. Bozok yaylasının çocukları, var olun” diye taltif edilen, benimde yüreğimde ve hayatımda doldurulmaz yeri olan Yozgat ilinden bir hikâye yazı konumuzdur.
Yozgat’ın kıymetli evladı rahmetli Nida Tüfekçi hocanın derlediği ve ağıt olarak topluma kazandırdığı “Hastane önünde İncir ağacı” türküsünü hatırlatmak istedim. Bu türkü sadece Türkü formatında ele alındığı gibi bulunduğu zaman ve mekânın ekonomik, sosyal, kültürel durumunu da ortaya koyar. 
Yozgat mı? Bizim çocuk” felsefesiyle sevilen, sözle sevginin yanında başı hiç okşanmayan, yanağına dokunulmayan bir şehirdir. Sadece yönetenler için değil, kendi evlatları da aynı ihmali sergilerler. 
Hikâyemize dönelim. “Yozgat’ın Akdağmaden’in de Yasir ve Ümmü adında iki genç yaşar. Bu iki genç beşik kertmesi denilen çocukluktan nişanlanmanın kahramanlarından. Ama beşik kertmesinin yanında bu gençler büyüdüklerinde birbirlerini çok severler. Askerlik zamanı gelen Yasir sevda acısıyla askere gider. Muradına eremeyen Yasir, askerde iken zamanın onulmaz hastalığı Vereme yakalanır. Gün geçtikçe durumu kötüye gider ve komutanları bunu İstanbul’da bir hastaneye gönderirler. Yasir sevdiğine erişememenin üzüntüsü ve hastalığın tesiriyle de gün geçtikçe durumu kötüleşir. Kız Yasir’i göremez Yasir gurbette sevdiceğinin hasretindedir. Hastanede yattığı odanın penceresinin önünde bir İncir ağacı vardır. Ona bakar onunla dertleşir.
Ve Yasir ölür. Aileye haber verilir aile adına gelen kişi fakirlikten cenazeyi Yozgat’a götürmez orada kimsesizler mezarlığına defnedilir. Hastane sorumlusu kalan eşyalarını aile üyesine teslim ederken bazı kâğıtları da teslim eder. Kişi okuma yazması olmadığı için Nişanlısına götüreyim der. O kâğıtta ki bu türküdür. “Hastane önünde incir ağacı/ tabip bulamadı bana ilacı/ Baştabip geliyor zehirden acı/ Garip kaldım yüreğime dert oldu/Ellerin vatanı bana yurt oldudiye devam eden insanın içini kanatan bir türkü ortaya çıkar.
Anadolu bağrı yanık insanların yurdudur, bağrı yanık insanlarda bağrı yakacak kültürel miraslar bırakırlar. Burada önemli olan değerlerimizi bilmek, değerlerimizi ilelebet unutulmaması için nesilden nesile öğrenmesini sağlamaktır. Bunun içinde her Türk okumuşunun üzerine düşen önemli görev kültür Değerlerimizin unutturulmamasıdır.
Kültürümüze sahip çıkmamız temennisiyle…