Her konuda olduğu gibi toplum olarak yine ifrat ve tefrite düştüğümüz bir konuya; tövbe konusuna değinmek istiyorum. Beşer olarak hepimiz sevap ve günah işleyebilecek özellikte yaratılmışız. Hayatımız boyunca bize vesvese veren şeytanla ve bizi hatalara sevk etmeye çalışan nefsimizle mücadele ediyoruz. Bu mücadelede bazen kulluğumuzun gereğini yerine getiriyor, bazen de gaflete ve hataya düşüyoruz. İnsanoğlundan istenen daima iyiye ve güzele yönelmesi, Yüce Allah’ın emir ve yasakları doğrultusunda bir hayat sürmesidir. Peygamberler hariç her insanın az çok günahı vardır. Yüce Allah da insanın hiç günah işlememesini değil, günahta ısrar etmemesini, işlediği günahına tövbe etmesini istemektedir.
Tövbe, nefsimizle hesaplaşmak, içtenlikle ve samimiyetle günahlardan pişmanlık duymaktır. Hata ve günaha devam etmemek, bir daha onlara dönmeme kararlılığını göstermektir. Tövbe Yüce Rabbimizin kullarına bahşettiği nimetlerden biri, insanlık tarihiyle başlayan bir ibadet; öze ve fıtrata dönüştür. Kulun Rabbine yönelmesi, O’ndan bağışlanma dilemesi, Yüce Allah’ın kullarına lütfettiği kurtuluş ve arınma müjdesidir. Kulun merhametlilerin en merhametlisi olan Rabbini hatırlaması, aczini dile getirmesi ve Cenâb-ı Hak’tan af ve mağfiret dilemesi, O’na sığınmasıdır. Tevbe, hayata yeniden başlamamız, tertemiz bir sayfa açmamız için Rabbimizin bizlere bir ikramıdır.
Günahımız ne kadar çok olursa olsun Rabbimizin rahmeti bütün kâinatı kuşatmıştır. Cenâb-ı Hak, “Ey iman edenler! Hepiniz Allah’a tövbe edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz.” ayet-i kerimesiyle bizleri tövbeye davet etmektedir. Allah Resûlü (s.a.s) bir hadislerinde, “Âdemoğullarının hepsi hata yapar; hata yapanların en hayırlısı ise hatasına tövbe edendir.” buyurmaktadır. Bu sebeple hata ettiğimizde Allah’tan asla ümidimizi kesmeyiz. Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah’a içtenlikle tövbe edin. Ki Rabbiniz kötülüklerinizi örtsün. Peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlerine koysun…” Allah’ın, affetme ve bağışlama anlamı taşıyan nice isimleri vardır. O, Tevvâb’tır; tevbeleri çokça kabul edendir. Afüvv’dür; engin rahmetine sığınanları affedendir. Gafûr’dur; dileyeni ve dilediğini bağışlayandır. Settâr’dır; hata ve kusurları örtendir.
Cenâb-ı Hak, kendisine yönelen ve samimiyetle tevbe edenleri asla boş çevirmez. Kendisine teslim olanları asla mahcup etmez. Merhametiyle kullarına lütufta bulunur. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “Ancak tevbe edip de iman eden ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
Ebu Said-i Ebu'l-Hayr'a ait olan ancak Mevlana'nın felsefesini yansıttığı ve döneminin en önemli şairi olduğu için yaygın olarak Mevlana'ya atfedilen “Gel, gel, ne olursan ol yine gel. Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel..." mısralarını bilmeyen yoktur.
Buraya kadar anlattıklarımız kişinin gençliğini, orta yaşlılığını günahkar bir şekilde geçirip “Allah affeder” diyerek vicdanını rahatlatması anlamına gelmemelidir. Cenabı Hakkın affedeceğine ümit bağlayıp nefsine, şeytana uyup günahları kolayca işlemesine, bahane üretmesine yol açmamalıdır. Unutmak, bilmemek ya da bazı zorlayıcı durumlar hariç kişinin bilerek, isteyerek, ısrar ve inatla yaptığı şeyler hata değil; bilinçli, kasıtlı yapılan günahlardır. “Gençliğimizi yaşayalım, yaşlanınca yaparız. “Daha küçük sonra yapar, büyüyünce olur” gibi cümleler insanların günah batağına düşmesine sebeptir.
İnsanın tövbe etmede acele etmesi gerekir. Çünkü ölümün insana ne zaman geleceği yani ecel belli değildir. “Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” uyarısı ölüm anına kadar istenildiği gibi yaşayıp ruhu teslim ederken ya da yaşlılıkta edilen tövbe anlamında değildir. Can boğaza geldikten, ecel kapıya dayandıktan sonra yapılan tövbenin Allah katında hiçbir kıymeti yoktur. Nisâ sûresinde: “Allah katında makbul olan tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra da çok geçmeden tövbe edenlerin tövbesidir. İşte Allah bunların tövbelerini kabul buyurur. Allah hakkıyla bilendir, hikmet sahibidir.” buyrulmaktadır.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, “Allah’ın yasakları çiğnenmediği sürece şahsı adına hiçbir şeyden dolayı intikam almamış, ama Allah’ın bir yasağı çiğnenmişse, bu hareketin cezasını mutlaka vermiştir” Müslüman Allah hakkı söz konusu olduğu zaman daha dikkatli ve titiz olmak zorundadır. “Mü’min bir yılan deliğinden iki defa ısırılmaz” hadisi Müslüman'ın bir defa yanılmış, aldatılmış, oyuna getirilmiş olsa bile, ikinci defa aynı oyuna gelmemesini emreder.
Tevbenin özü samimiyetle ve ihlastır. Yüce Rabbimiz “Ey iman edenler! Allah'a içtenlikle tevbe edin” buyurmaktadır. Tevbenin özü ruhumuzun derinliklerinde, kalbimizde, vicdanımızda hissettiğimiz pişmanlıktır. Resûl-i Ekrem (s.a.s), bir hadislerinde “Günahtan pişmanlık duymak, tevbedir” buyurmuştur. Tevbenin özü hata ve günahlarımızın bir an önce farkına varıp Yüce Allah’a yönelmek, bir daha günahlara dönmeme, heva ve hevesin esiri olmama azmidir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) tevbeyi “Bir daha dönmemek üzere günahı terk etmek” olarak nitelemiştir.
“Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Diğer bütün günahları dilediği kimseler için bağışlar.” Ölüm gelip çatmadan önce şartlarına uygun tövbe edildiği takdirde Allah kulunun tövbesini kabul eder. Çünkü Allah tevvâb yani tövbeleri çok kabul edendir. Mümin günahına şartlarına uygun tövbe edebildiği ve günahı bağışlandığı zaman günah işlememiş gibi olur. Allah Resûlü (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Günahından tövbe eden, hiç günahı olmayan kimse gibidir.”Tövbe eden mümin, Allah ve peygambere itaat etmiş, hem günahından kurtulmuş hem de sevap kazanmış olur. Tövbeler doğrudan Allah'a yapılır. Tövbe etmek için özel bir zamana ve mekana ihtiyaç yoktur. Kul haklarıyla ilgili günahlarda hak sahibine hakkının verilmesi ve ondan helallik alınması gerekir.
Yüce Rabbimiz, her ânın kıymetini bilmeyi, geçmişimizi muhasebe etmeyi, geleceğimizi ise iyilik ve hayır üzere planlamayı bizlere tavsiye etmektedir. “Ey iman edenler! Allah’a itaatsizlikten sakının. Herkes yarın için ne hazırladığına baksın!” buyurarak, iman, ibadetler ve güzel ahlakla ebedi âleme hazırlanmayı, hata ve günahlarımıza tövbe etmeyi bizlere emretmektedir.
Yeter ki bizler, O’nun varlığına ve birliğine olan imanımıza sadık kalalım. O’nun engin rahmetinden ümidimizi kesmeyelim, affından kendimizi mahrum bırakmayalım, zaaflarımıza yenik düşüp günah işlediğimizde içtenlikle bağışlanma dileyelim.
Rahmet kapısı son nefesimize kadar da açık kalacaktır. Öyleyse bize düşen, Allah’ın rahmet deryasından nasibimizi aramaktır. Samimiyetle, pişmanlıkla, kararlılıkla O’nun merhamet ve keremine sığınmaktır. Rabbim cümle günahlarımızı affetsin. Allah’a emanet olun.