YOZGAT, Türkiye'nin tarım ve hayvancılık alanında önde gelen illerinden birisi olarak kabul edilir. Tartışılır. Konuyu, birden fazla yazdığım yazılarım ile tartışmaya açtım. Ürettiği kendi kendisine yetmeyen, Kırşehir'den, Sivas'tan, Çorum'dan takviye alan bir ilin, tarım ve hayvancılık bölgesi olarak ilan edilmesinin yanlışlığına değindim. O günlerin iyi günlerimiz olduğunu geç de olsa anlayabildim...
Şu günlerde Yozgat'ın köyünden, mezrasından, kasabasından, güncelleştirilmiş haliyle 'kırsal Kesiminden' tarla ürünleri, hayvansal ürünler getirilir, pazarda, manavda, kasapta satışa sunulurdu. 'Yerli bunlar, yerli' naralarıyla satılır, kapışılırdı. Ev kadınları, 'yerli' ürünün pazara gelmesini bekler, 'hem ucuz, hem de taze oluyor' diyerek, turşusunu, kışlık kurutmalığını yerli/yöresel ürün bolluğunda almayı tercih ederdi. Dünde kaldı...
Geçenlerde alışveriş yapmak üzere manav reyonunda dolaşıyorum. Etiketlerin hepsinin üzerinde 'yerli' yazıyor. Biran kendimi mutlu hissettim. Yüzümde oluşan tebessüm ile market çalışanına sordum, 'Hangi köyün ürünü?' diye. 'Mersin-Adana-Antalya abi!' yanıtını verdi. 'Nasıl yani!?' diye şaşkınlığı mı, bakışlarımla yansıtmaya çalıştım, olmadı. 'Bu ürünlerin yerlisi bu ise, yabancısı hangisi!?' diye sorma ihtiyacı duydum. Sorumun yanıtı şaşkınlığımı daha da artırmaya, suratımdaki gülücüklerin yerine gerilmeme neden oldu. Market çalışanı 'Abi bunların ithalleri var, yerlisi var. İthali her zaman satıyoruz, yerli ürünleri mevsiminde satıyoruz. Arada sera da üretilenler de geliyor' dedi. Ne günlere kaldık. Buna da şükredelim mi? Bilemedim. Tarım ülkesiyiz, tarım kentiyiz, tarlamızdan toplamamız gereken ürünü komşudan bile değil, yurtdışından alıyoruz...