Rahmetli babam, pazarcılık yapardı. Paşabahçe Cam ürünlerini Ankara'dan getirip, Yozgat, Yerköy, Şefaatli pazarlarında satışa sunardı. Çoğu pazara ise beni de götürürdü yanında, henüz 6-7 yaşlarındaydım o yıllarda...
Yozgat'ta Salı günü Çapanoğlu Büyük Cami çevresinde, şimdiki Bankalar Caddesi'nden Un Pazarı bölgesine doğru uzanırdı pazar. Sebze ve meyveciler, Şekerpınar yoluna doğru tezgah açardı.
Bankalar Caddesi'nin cami kısmında bulunan marketin olduğu kesimde Berber, Nalbatnt, Kalaycı vardı, yanyana. Babam tam onların ön kısmındaki kaldırımda tezgah açardı. Bazen de şimdiki Nurdoğdu Apartmanın bulunduğu bölgedeki fırınlar ile nalbantın ön kısımında tezgah kurmayı tercih ederdi.
Nalbant nal çakarken veya nal hazırlarken, Berber traş bıçağını bilerken, Kalaycı tahta tokmakla bakır kazanı döverken çıkarttıkları ahenkli ses arasında yükselen pazarcının biraz ekolu sesi, bir müzik ahengi içerisinde kulaklarımda yankılanırdı. Arada bir Meydan Yeri bölgesine yakın kısımdaki işyerlerinde Bakır Döğmeciliği ve teneke soba imalatı yapan ustalar da, bu ritme dahil olur, pazarı dolaşmaya çıkan insanlar bir ahenk içerisinde çalınan, çoğu zaman bir türküyü andıran ritimle beslenirlerdi...
Un Pazarı'nda şimdiki trafonun bulunduğu kesimde rahmetli dedem Dellal Seyfi'nin tezgahı vardı. İcradan ve ihtiyaç sahibi vatandaşların getirdikleri eşyaları burada satışa sunar, belediyenin, Valiliğin, İcra Dairesi'nin mahkeme gibi kurumların duyurularını da gün boyu sokak sokak dolaşıp, duyurmaya çalışırdı.
Un Pazarı'nda adından da anlaşılacağı gibi genel olarak köylerde üretilen peynir, pekmez, çalma, çökelik, kaymak, tereyağ, bal gibi ürünler satılırdı. Köylü satabildiğini satar, satamadığını ise esnafa kendi sattığından biraz aşağısına bırakır giderdi...
Un Pazarı ile Meydan Yerini birbirine bağlayan Halkbank'ın arka kısmındaki sokakta sarı taştan, kemerli büyük bir kahve vardı. Asıl ''Aynalı Kahve'' burasıydı. Duvarları boydan boya ayna ile kaplıydı, genel olarak yaşlı insanlar buraya takılır, boş zamanlarını değerlendirirdi. Uzun, geniş camları ve çift taraflı açılıp, kapanan hem önde, hem de yan tarafta iki kapısı bulunan kahvehanenin dip tarafında, bir iki tahta merdivenle çıkılabilen ''Şark Köşesi'' adında bir mekan dikkat çekerdi. Tıpkı, filmlerde gördüğümüz cezaevi koğuşundaki ağan köşesine benzer şekilde döşenmiş bu alanda kitaplar, dergiler, gazeteler bulunur, bir köşesinde ise oldukça büyük bir radyo yer alırdı. Kimileri ahşap sandalyelerde oturup, üzeri beyaz mermer ahşap masalarda domino oyanrdı, kimileri de o süslü, püslü biraz yüksek alana çıkıp, okumayı tercih ederdi.
Bu kahvede bulunan insanların tamamına yakının uzun boylu, geniş omuzlu, yüzleri kırmızı, biraz çilli, dik yürüyen, 9 köşeli kasketlerinin altında, genel olarak kahverengi kaşeden uzun, çok düğmeli paltoları, altında siyah, boyanmış pırılpırıl parlayan göz alıcı çizmelerinin bulunması dikkatimi çekerdi...