Ankara Kızılayda kısa etekli, yüksek topuklu, süslü kızların güneşten kapkara olmuş yarım metre boyundaki mendil satan çocuğa korkudan göstermiş oldukları  sahte sevgiyi izlerken başladım bu yazıyı kafamda tasarlamaya…  Toplumun sözde tavan kesimiyle taban kesiminin bir düellosuydu adeta.
Baba parası yiyen genç kızlar, ilk anlarda hor gözlerle bakıyorlardı o yaşta ekmek parası kazanan çocuğa. Çocuk kızların etrafındaydı mendil satmak için ama sosyetik güzeller korktular.  Sanırım akıllarına haberlerde izledikleri, gazetede okudukları, hayattan beklentisi olmayan çocuklar gelmişti. Küçümseyen alaycı bakışların yerini sevgi dolu bakışlar aldı bir anda. Bense olanları daha da merakla izlemeye koyuldum. Zaman geçiyor fakat ne kızlar bulundukları  yerden ayrılıyorlardı ne de ufaklık kızların yanından.
O an düşünmeye başladım bu çocuk neden yaşıtları  okuldayken güneşin altında mendil satıyor?
Aklıma çok çeşitli sebepler geldi. Kafamda kurgularken birşeyleri, mendil satan ufaklık kızların birine öyle bir tükürdü  ki kafamda şimşekler çaktı adeta. Neden mi?
Bizim toplumumuzda hata yapanın yüzüne tükürülür zaman zaman. O çocukta kıza tükürdüğünde, istemeden de olsa bana bir mesaj vermişti. Ben burdaysam hata benim değil sizlerin demekti bu.
Evet hata bizlerindi, parmak kadar çocuklar sokaklarda çalışıyorsa, yaşlı amcalar, nineler çöp topluyorsa burda hata bizlerin, bu ülkenin büyük iş adamlarının, devletin, sivil toplum kuruluşlarınındı…
Ülkemizdeki gelir adaletsizliği, hayat şartlarının yüksek oranda farklılık göstermesi malesef parmak kadar çocuklarımızı  çalışmak zorunda bırakıyor. Çalışmak ayıp değil, aksine çok hoş bir şey fakat bu çocuklar nerelerde çalışıyor? Gün içinde nerelere girip çıkıyor? Çocuğumuzu kendi sokağımızda oyun oynamaya gönderdiğimizde bile yeni yeni huylar edinip eve döndüğünü gözlemliyoruz. Peki bu çalışmak zorunda olan yavrular ne gibi huylar, alışkanlıklar ediniyorlar hiç düşündünüz mü?
Sonra da ülkemizde asayiş sorunu var diyoruz. Suç oranlarına baktığımızda hızlı bir artış gözlemliyoruz ve ne yazık ki doğan birçok çocuk ilerde suç makinası  olma potansiyeliyle geliyor dünyaya. Çevre, aile, televizyon, arkadaş  ortamı, hayat şartları da bu suç makinasının parçalarını  oluşturuyor adeta. Dünyaya günahsız gelen minicik bir çocuğun azılı bir katile, usta bir hırsıza dönüşmesinde bizlerinde doğrudan yada dolaylı olarak payı bulunuyor.  Belki küçümseyici bir bakışımız, aşağılayıcı bir sözümüz gibi nedenler o çocuğun beynine kazınıyor ve hırçınlaşmasına, suça meyillenmesine neden oluyor.
Sonra da meydana getirdiğimiz canavardan korkuyoruz. Halbuki o çocukların ellerinden tutsak, onlara aşağılayıcı  gözlerle bakmasak durum farklı olabilir. Okumaları için destek verebiliriz. Olmuyorsa temiz ortamlarda çalışmaları için yönlendirebiliriz. Yollarda gördüğümüz tartıcı çocuklara kilomuzu bilsekte yanaşabiliriz. Onlara helal para kazanmanın tadını yaşatabiliriz. O çocuk o gün siftahsız evine giderse belki ertesi gün hırsızlık yapmak zorunda kalacak, belki daha da pis işlere bulaşacak. Sonra gelip yine senin karşına çıkacak. Bunları iyi muhasebe etmeliyiz.
Ne yazık ki ülkemizde ekmeğini çöpten çıkarana iğrenerek bakan halkımız, para için soyunana alkış tutuyor.  Alkışı hak edenin kim olduğunu tekrar gözden geçirip, bundan sonra ince ayrıntılara daha çok dikkat etmeliyiz. Unutmayalım ki bu gençlik ülkemizin en büyük kaynağıdır. Kaynakları iyi kullanmakta iyi bir vatandaş olmanın gereğidir. Selametle…