BUNDAN tam 32 yıl önce, daha ömürlerinin baharında, kimisi yavuklusunu, kimisi yeni evlendiği karısını, kundaktaki bebeğini köyünde bırakıp, iş, aş umuduyla vurup yorganını sırtına, tutarken gurbetin yollarını, ‘Yozgat’ın Yozgatlının kaderi!’ anlayışına sığınıp, düşmüşler yollara. ‘İş olsun, aş olsun, çocuklara rızk olsun’ demiş, ‘güvenli mi?, güvensiz mi?’ demeyip, bulduğu işe sımsıkı sarılmış, alın terini akıtmış…
‘Temiz’ diye solumuş havayı, ciğerlerine kadar çekmiş ama fazla sürmemiş bu nefes alıp, vermeler. Bir yılı doldurmadan birbiri ardına hastalanmış, gurbette iş bulan, yağız delikanlılar. İkinci yıl başlamış, ağıtlar. Çekerek ilçesine bağlı Koyunculu köyünden 1987 yılından itibaren İstanbul'a gidip, Pendik'te bulunan cam üretiminde kullanılmak üzere taş öğüten Kuvars Değirmeninde çalışıp, 'Silikozis' hastalığına yakalanan 26 kişinin, 14'ünün hayatını kaybettiği, hayatta kalan 12 kişinin yaşam mücadelesinin öyküsü, kaderi bu...
Köyden çalışmak üzere, arkadaşlarıyla birlikte gittikleri İstanbul'da çalıştıkları fabrikada hastalığa yakalananların büyük çoğunluğunun öldüğünü belirten Ömer Ölmez, hayatta kalanların da ölümden farksız bir yaşam sürdürdüklerini belirtip, donuk gözlerinde biriken yaşı elinin tersiyle silerek, kendisinin ve yaşama tutunmaya çalışan arkadaşlarının sosyal güvencesinin bulunmadığını, çaldıkları kapıların ise yüzlerine kapandığını belirtiyor. Ölmez, gittiği sağlık kuruluşlarından kendisine yüzde 87 oranında 'çalışamaz durumdadır' diye rapor verildiğini vurgulayarak, ''Hastalık yüzünden 14 arkadaşımızı kaybettik. 12 kişi hayatta kaldık ama kısa süreli çalıştığımız için sosyal güvencemiz yok. Sosyal güvenlik kapsamına alınmak için çalmadığımız kapı kalmadı. Ancak, fabrikanın kapanmış olması nedeniyle kayıtlara ulaşılamadığı ileri sürülüyor, sosyal güvenlik kapsamına alınmıyoruz. Diğer arkadaşlarımın durumu da aynı... Hepimizin ailesi var, çocuğu var. Komşularımızın yaptığı yardımlarla geçinmeye çalışıyoruz. Derdimize birilerinin derman olmasını bekliyoruz'' diye, derdini sıraladı…
Ömer Ölmez'in eşi Dönüş Ölmez de, 2 çocuklarının bulunduğunu belirterek, evlerinin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından yaptırıldığını, çocuklarından birisinin askerde, diğerinin ise okula gittiğini anlattı. Dönüş Ölmez, kocasının görüntüsünün normal olmasına karşılık, sürekli öksürdüğünü, iki, üç adım attığında yorulup, düştüğünü de vurguladı.
Cafer Akgündüz de İstanbul'da 1.5 yıl çalıştığını ve hastalığa yakalandığını kaydederek, ''Fabrikada 40-50 kişi çalışıyordu. Hepsi hastalandı. Köyümüzden gidenlerden 13'ü o yıllarda ölmüştü, son olarak Kadir Ünal da öldü. Yapılan yardımlarla ayakta kalmaya çalışıyoruz. Ölenler, arkalarında çok sayıda yetim bıraktı'' şeklinde konuştu.
Eşi aynı hastalıktan çalışamaz durumda olan Zekiye Buldu ile kaynanası Fatma Buldu da, geçim sıkıntısı çektiklerini ifade etti. Fatma Buldu, oğlu Muzaffer Buldu'nun 3 çocuğunun bulduğunu vurgulayarak, ''Yakınlarımızın çoğunu kaybettik. Devletimizin bize sahip çıkmasını istiyoruz. Zor durumdayız'' dedi.
14 KİŞİ ÖLDÜ
Koyunculu köyünden çalışmak için gittikleri İstanbul'da 'silikosiz' hastalığına yakalanan, 'Faruk Selvi, İsa Kırlı, Mustafa Ünlü, Ramazan Erçelik, Ali Öğüt, Dursun Karşı, Satılmış Uslu, Satılmış Uslubüyük, Cengiz Özkan, Fikret Buldu, Gazi Ölmez, Mükremin Ölmez, Şahin Altun' 1987-1990 yılları arasında, Kadir Ünalan'da daha sonraki yıllarda hayatını kaybetti. Köyde bulunan, 'Cafer Akgündüz, Ömer Ölmez, Muhittin Kılıçaslan, Bahattin Kılıçaslan, Muzaffer Buldu, Selim Şahin, Zeki Başlamak, Kemal Uslu, Kamil Atik, Mehmet Kırlı, Zeki Orhan, Mustafa Akın' isimli kişiler ise yaşam mücadelesini bir süre sürdürdü. 
AVRUPADA YASAKLANINCA TÜRKİYE’YE TAŞINDI
Silikozis hastalığı en çok, halk arasında ‘taşlama’ olarak bilinen, kot pantolonların kompresörlerden püskürtülen kumla ağartılması işinde çalışanlarda görülüyor. Bu hastalığın ortaya çıkmasındaki en önemli neden taşlamada kullanılan maddenin akciğerdeki koruyucu mekanizması zayıflatması... 
Avrupa’da 1990’lı yıllarda bu yöntemin kullanılması yasaklanınca Türkiye’de küçük taşeron atölyelerinde bu işlem yapılmaya başlandı. İşçiler genellikle sosyal güvencesi olmadan ama yüksek maaşla işe alınıyordu. Bu yüzden Anadolu’nun birçok köyünde işsiz gençler için önemli bir iş kapısıydı. Ancak zaman geçtikçe işçilerde ağır hastalık ortaya çıkmaya başladı. Öksürüyorlar, hızla zayıflayıp, terliyorlardı. Taşeron firmalar hastalananları işten çıkardı. İşçilere önce verem teşhisi konuldu. Sonra akciğer kanseri denildi. Ancak ikisi de yanlıştı. İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Zeki Kılıçarslan hastalığın teşhisini ilk doğru koyanlardandı. Hastalığın adı ‘silikozis’ti. Sonu ölümdü. Prof. Dr. Kılıçarslan, “İlk doğru teşhisler 2002 yılında kondu. Hastalığın belirlenmesinden sonra 150 teşhisten 20 işçi öldü. Diğer işçilerin ise akciğerlerinde tedavisi olmayan hasarlar var” dedi. 
Kılıçarslan, Yozgat’taki vakalardansa haberinin olmadığını söyledi.
MECLİS ARAŞTIRMASI
2008 yılında konu tekrar gündeme geldiğinde, AK Parti Yozgat Milletvekili Osman Coşkun devreye girip, yapılan sağlık taramasında hastalık belirtisi görülen 40 köylünün muayenesini Ankara Eğitim Hastanesinde yaptırdı. 20 kişide hastalık tespit edildi. Coşkun, köyden İstanbul’a gidenlerden 50 civarında gençten 14’ünün o tarihe kadar öldüğünü, geriye kalanların ise hastalıkla mücadele ettiğini belirtti. Coşkun, konunun basına intikal etmesinin ardından, Çekerek Kaymakamı ile görüşerek, sosyal güvencesi olmayanlara yeşil kart çıkartılmasını sağladı. AK Parti Yozgat Milletvekili Osman Coşkun, TBMM Başkanlığına başvuruda bulunarak, Meclis Araştırması istediğinde bulundu.  Coşkun, "Meslek hastalıkları riski içeren sektörlerde çalışan işçilerin sağlık sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin tespiti amacıyla" Meclis Araştırması talebinde bulunduğunu belirterek, İstanbul’da kaçak olarak kot kumlama atölyelerinin çalıştırıldığını, çalışanların ise 'silikozis' denilen hastalığa yakalandığını anlattı.
HAYALET KÖY
Çekerek ilçesi ile Kadışehri ilçelerinin birbirine bağlayan yol kenarındakı Koyunculu köyünün yaraları sarılmak istenilsede pek başarılı olunduğu söylenemez. Aradan 32 yıl geçmesine karşın, köylüler kaybettiklerinin acılarını halen yürüklerinde hissetmeye devam ediyor. Hayatta kalanlar hastalıkla mücadelesini sürdürüyor...