Sizi değiştiren, zihninizi, aklınızı bir başka yönlere çeken, belki de bunalımdan bunalıma sürükleyen, yakasından tutup örselenen bir insan gibi öyle yıpratan bir söz biliyor musunuz?
Ben biliyorum.
Hepimizin yaşam çizgimizde bir yerlerde mutlaka karşımıza çıkan, kulağımıza gelen, kulağımıza geldiğinde oradan zihin dağarcığımıza giren orasını allak bullak eden, bizleri örseleyen darmadağın eden, buruşturulmuş bir kağıt gibi köşeye atılan, karalanan bir sayfaya çeviren, buz kestiren, tepemizden adeta kaynar sular dökülmüş hissi uyandıran, gözlerimizi yuvalarından çıkartan, kalbimizi duracak seviyeye getiren bir söz biliyorum.
Duyduğumuzda uykular kaçıran, zaman mekan şaşırtan, insanların, en çok tanıdığımız, yan yana olduklarımızın bile yüzlerini unutturan, seslerini algılamakta zorluk çektiren bir cümle biliyorum.
Sabahın keskin ayazında şaşkına çevirip dışarıya bir gömlek veya bir bluzla çıkartan bir söz…
Gecenin en derin uykusunda kabuslar gördüren, nefes alışverişlerimizi değiştiren, gözlerimizi insanların bakışlarından kaçıran, bakışlarımızı bir noktaya sabitleyip bizleri adeta alıklaştıran bir söz var bende.
Saklandıkları yerden fırlayan, aniden sağa sola kaçışan yarasalar gibi bizleri şaşkına çeviren bir söz var iç cebimde taşıdığım.
Aklınızdan geçenleri biliyorum.
Zihninizi sezebiliyorum, aklınızdan geçenleri, düşünce ikliminizin kuytu köşelerinde gezinen, zihin odalarınızda sakladığın duygularını, göz çukurlarında sakladığın düşüncelerin farkındayım diyen birisi karşınıza dikilseydi nasıl bir hal alırdınız?
Düşünce dünyanız nasıl bir altüste uğrardı?
Nasıl bir akıl tutulması yaşardınız?
Aklınızdan geçenleri biliyorum.
Ne korkutucu ve korkunç bir cümle.
İnsanın bütün bedeniyle birlikte benliğini de tutup silkeleyen, baş aşağı sallandıran, akıl yitirmesine neden olan, kalp durmasına sebep olan, insana bütün bildiklerini, geçmişte neler yaşamışsa hepsini birden unutturacak bir cümle.
Aklından geçenleri biliyorum.
Bu cümleyi söyleyen bir insan karşınıza çıksaydı bütün zihin hafızanızı alt üst edecek o korkunç, ayaklarınızı titreten cümleyi gözlerinizin içerisine bakarak söyleseydi nasıl bir akıl tutulması yaşardınız?
Nasıl bir ruh haline bürünürdünüz?
Zihin belleklerinizde gezinen duygularınızın içerisine bir dalgıcın denize dalması gibi giren, orada adeta kulaç atan, aklınızın ve beyninizin içerisinde bir sörfçü gibi sörf yapan birisi çıksaydı karşınıza hiç kimseye söyleyemediğiniz kelime ve cümlelerinizi adeta cımbızlayarak alsaydı ne yapardınız?
Ya da böyle bir yeti, güç veya seçilmiş bir his sizlere bahşedilseydi, bir sabah uyandığınızda etrafınızdaki insanların akıllarından, beyinlerinden, düşünce dağarcıklarından, zihin belleklerinden geçenleri sezebilseydiniz, hissedebilseydiniz, işitseydiniz ilk ne duymak isterdiniz?
Duymak istediğiniz ilk cümle ne olurdu?
Soruyu şöyle soralım ilk kimin aklından geçenleri duymak isterdiniz?
Böyle bir yeti, güç, kabiliyet bir kadına verilseydi karşısına çıkan erkeğin zihninden neler geçtiğini duymak isterdi?
Erkek, bir kadının neler duyması gerektiğini zihninden geçirmeli, neleri hayal etmeli, nasıl bir düş yolculuğuna çıkmalı?
Tam tersi bir erkek bu yetiye sahip olsaydı sizce duymak istediği ilk cümle ne olurdu?
Karşısına çıkan bir kadının zihin dağarcıklarında gezinseydi, aklından geçenleri okuyabilseydi, çimenlerin üzerinde çıplak ayaklarla koşturan bir çocuk gibi bir kadının akıl avlusunda dolaşıyor olsaydı neleri duymak isterdi?
Sadece bir kadının peşinden mi koşardı neler düşünüyor, nasıl bir düş yolculuğuna çıkar, hazları, zevkleri, istekleri arzuları nelerdir diye?
Bir vapurun ilk seferine atlayan heyecanlı bir yolcu gibi kalabalık bir kadın grubunun yanında durup neler konuştuklarını, şakalaşmalarını, gülümsemelerinin ve hatta kahkahalarının nedenini öğrenmek için sohbetlerinin en derinine inmek için yanlarına mı sokulurdu?
Aklınızdan geçenleri biliyorum diye karşınıza dikilen birisi olsa cevabınızdan ziyade ben mimiklerinizi, hal ve hareketlerinizi görmek isterdim. Yani bedensel tepkinizin ne olduğunu merak etmişimdir.
Şaşkınlıktan gözleri yuvalarından çıkanlar, derin derin nefes alanlar, içten içe yutkunanlar, ellerini ovuşturanlar, istem dışı elini başına, burnuna, alnına götürenler olacaktır elbette.
Söyleyeceğiniz sözler, vereceğiniz cevaplar merak edilir ancak ben en çok mimiklerinizi merak ederim.
Gözleriniz göz çukurlarının içerisine mi kaçıyor, kulaklarınızın arkası mı kızarıyor, yüzünüz mü ekşiyor, kızarıyor mu, elmacık kemikleriniz, burnunuzun ucu kızardı mı, kaşlarınız birdenbire yukarı mı kalktı, bakışlarınızı yere doğru mu çevirdiniz, gözleriniz ayak uçlarınıza mı değdi gibi birçok mimikleriniz ve istem dışı hareketleriniz vardır. İşte ben en çok bu mimiklerden ve istem dışı hal hareketlerinden birisini yapmanızı merak ederim.
En çok hangi düşüncemizin, hangi duygumuzun, hangi düş mevsimi yolculuğumuzun bilinmesini istemeyiz?
Karşımıza dikilen birisi aklımızdan geçenleri, zihin yolculuğumuzu okuduğunu söyleseydi en çok saklamaya çalıştığımız düşüncemiz ne olurdu?
Hiç kimsenin bilmediği, geceye düşen fısıltılarımızı, anlatamadıklarımızı, söyleyemediklerimizi, iç duygularımızla hesaplaşmalarımızı, en mahrem hallerimizi, gizlediğimiz, köşe bucak sakladığımız, herkesten kaçırdığımız, birilerinin görmesinden veya duymasından ödümüzün koptuğu sırlarımızı saklamak için akıl evimizin kapılarını ve pencerelerini nasıl da bir hışımla kapatırdık.
Aklından geçenleri biliyorum.
Bunu söylediğiniz kişinin üzerinden elde edemeyeceğiniz hiçbir şey yoktur. Bütün duygularını, akıl hazinesini, düşünce dünyasını, fikir birikimlerini bir çırpıda elinden alabilir, o kişiyi benliğinden bile soyutlayabilirsiniz.
Size hayır deme gibi hiçbir lüksü ve şansı yoktur.
Elleri ve ayakları bağlanmış, ağzı bantlanmış, derdest edilmiş bir kişinin halini alıverir bir anda.
Karşınızda boyun büken, af dileyen bir mahkumun hanine bürünüverir.
Her insanın aklından, zihin dünyasından, fikir belleğinden kimsenin bilmesini istemediği duygu ve düşünceler geçmektedir.
Zamansız, apansız yakalarsınız o insanı.
Aklınızdan geçenleri biliyorum.
Hafızamızın bir anda silinmesini isterdik belki de. Önceki yaşadıklarımızı, insanlarla olan münasebetlerimizi, kaygılarımızı, endişelerimizi, bu endişelerimizin nedenlerini, bir insan hakkında olası kötü fikirlerimizi ve bu fikirlerin açtığı yaraları, sakladığımız, gizlediğimiz, herkesten kaçırdığımız, kaçırmak zorunda kaldığımız hal ve hareketlerimizin bir anda yok olmasını ve biz gözümüzü altığımızda bunların hiç yaşanmamış olmasını dilerdik.
O an yeni fikirler, düşünceler getirmeye çabalardık aklımıza. Hesapta olmayan, birdenbire herkesin hoş karşılayacağı, manasının pek de önemli olmadığı basit fikirler ve düşünceler geçerdi aklımızdan.
Aklınızdan geçenleri biliyorum diyen birisi çıksaydı karşınıza o an aklınızdan neyi ve nasıl bir düşünce geçirmek istemezdiniz?
Aklınızı okuyorum diyen birisi karşınızda dikiliverseydi, aklınızdan, zihninizden, geçirdiğiniz cümleleriniz ne olurdu?
Ya da hemen, birdenbire, fark ettirmeden zihninizin en karanlık kuytularına saklayacağınız düşünceniz ne olurdu?
Sizi bilmem ama ben en çok hazlarımı saklardım.
Belki sizde öyle yapar içinizde biriktirdiğiniz ve yaşadığınız hazlarınızı saklardınız.
Evet. Hazlarınızı saklardınız. Arzularınızı iliştirirdiniz peşi sıra. Üstüne bir otobüs yolculuğuna çıkıp uçsuz bucaksız bozkır tarlalarını seyreden güngörmüş ihtiyar bir adamın içinden geçirdiği tarla kuşlarının kanatlarına bırakmak istediği buğday başaklarını, kayısı ağaçlarının altındaki üzüm çubuklarını, yol kenarına ektiği günebakanlarını serpiştirirdim.
Aklından geçenleri biliyorum.
Bir insan için ne korkunç bir cümle.
Uykular kaçırtan, yolda yürürken arada bir geriye baktıran, her attığı adıma dönüp o adımın gerçekliğine inanmaya çalışan bir insana çevirir bu cümle.
Yaşam boyunca duyabileceğin, hissedebileceğin, aklından hiç çıkmayacak, beynindeki bir ur gibi seninle yaşayacak bir gerçekliktir aklından geçenleri biliyorum cümlesi.
İnsana her şeyini, benliğini, servetini, aklını, düşünce iklimini, hafızasını kaybettirecek, akıl tutulması yaşatacak bir cümledir.
Aklından geçenleri biliyorum.