HER şey ''Ne olacak canım!'' diyerek başlıyor, sonrasında ''Onlara bir şey söylemediniz, biz yapınca gözünüze battı!'' anlayışı ile yanlışı normalleştiriyoruz. Yozgat'ta bunun birden fazla örneğini sıralamak mümkün. Onları buradan sıralamaya kalkışsam, bana ayrılan alan çok küçük kalır, sayfalar da yetmez. 

Halil İbrahim'i tanıyanlarınız vardır. 'Neyzen' olan arkadaşımız, Yozgat'ın tarihi dokusu ile yakından ilgilenip, yanlışları, ''Bir defadan bir şey olmaz!'' anlayışını belgeleyip, sosyal medya hesabından yayınlar. Bunun dışında bir de bu konuyla ilgili dosya hazırlamış. İşte o dosyada yer alan konulardan birisi; ''Çapanoğlu Camii’nde kadınların namaz kılabilmesi için caminin bir kısmına perde geriyorlar. İşte bu perdeyi tutturabilmek için çelik bir halattan yardım alıyorlar. Peki… Bu çelik halatı nereye tutturmuşlar dersiniz? Bu da soru mu? Elbette 1779 tarihinde yapılmış olan, Türk-İslam mimarisinin en nadide eserlerinden biri olan, tarihi Çapanoğlu Cami-i Kebir’in duvarına tutturdular! 'Yahu adamlar ne yapsın? Kadınlar nerede namaz kılacak?' Kadınlar namaz kılmasın demiyoruz abi. Elbette kılsınlar. Fakat o halatı tarihi Çapanoğlu Cami-i Kebir’in duvarına vidalamak zorunda mısınız?'' 

Örnek daha çok. Ama bu bile yeterli. Benzeri durumlara ilişkin zamanla karşılaşıyor, bazılarını haberleştirip, bazılarını da köşeme taşıyorum. Her ikisini de yaptığımız oluyor. Mesele şu, tarihi dokuyu koruyamazsanız, şehrin kimliğini yok edersiniz. İşte o zaman birileri de çıkıp, ''Bizden önce var mıydı?'' sorusunu yöneltmeyi kendisine hak olarak görür/ görmektedir. Bilesiniz...