Birlikte Milli fikrin ahlakın duyguların heyecanların geleneklerin kişilerde oluşmasını sonrada köklü halde olmasını sağlayan ortak geçmişin birlikte oluşan tarihin vicdanları ve zihinleri birleştiren ortak dilin milletleri meydana getiren en önemli etkenleridir. Bu niteliklerin hepsi birden milliyetçilik ülkülerini oluşturur. En önemlisi ise kişinin kendi çıkarından ziyade bu ülkülere sahip olan millet çıkar ve menfaatlerini ön plana alarak yokluk ve sefalet içerisinde de olsa ölürcesine vatan, millet sevgisiyle dik durmaktır. Tarih arşivinde bu özelliklerin ötesinde de bulunan büyük insan islamı ve milliyetçiliği yürekte en samimi duygularla taşıyan Milli şair Mehmet Akif Ersoy’dur. Ersoy’un çocukluğu hasta adam Osmanlı Devleti’nin dönemlerine denk gelmiş babası Mehmet Efendi, Annesi Emine hanımın asil temiz kişiliği olan asil bir aile evladıdır. Yoğun bir Arapça dersi ile özleşmiş  iran edebiyatı derslerini de alarak kendini Osmanlı kültürüyle yetiştirmiştir. İlk olarak yedi beyitlik “Kuran’a Hitap” servet-i fünun gazetesinde yayınlanarak kendine olan gücünü güçlendirdi. Maarif dergisinde ise şiir yazılarıyla duygularını dile getirdi. Bu şiirlerin devamı ise Sırat-ı Müstakim dergisinde daha açık ve net şekliyle toplumda yerini aldı. Toplum birliğinde etkin görevlerde olmak şartıyla İttihat ve Terakki cemiyetinde bulundu. Doğu ve batı medeniyetiyle ilgili kalıca bilgilere sahip oldu. Bundan dolayıdır ki hep batı medeniyetini tek dişi kalmış basit bir medeniyetle bağdaştırmaktadır. Türk birliğinde Osmanlı devletinin pek derin yaralarla güçlenemeyeceğini gören Akif Mecliste Millet vekilliği yaparak Mustafa Kemal ile iç içe omuz omuza Kuvayi Milliye ruhunu yaşatmaya çalıştı. İstiklal Marşı için açılan yarışmada 724 şiir arasından yarışmayı kazandı. Yarışmada kazandığı 500 lirayı da kabul etmeyerek Türk ordusuna armağanda bulundu. Yoksul bir aileden gelmesi itibariyle onun milliyetçilik, vatan sevgisi, Türklük ve din duyguları her zaman ağır bastı. Yedi kitaptan oluşan Safahat eseri onun ve milliyetçiliğin İslamın, Türklüğün ne anlama geldiğini çok güzel ifade etmektedir. Mustafa Kemal’in ona Kuran’ı tercüme etmesiyle ilgili görevi ise o sadece kutsal bir görev olduğu için almış yarıya kadar tercüme etmiş ömrü kifayet etmediği için devamını Yozgatlı ihsan beye bırakmıştır. O şuan ki İslamı savunmamaktadır. Her şeyin günah ve mübah sayıldığı islamı öteleştirmiş konunun üzerine şu sözlerle baskı yapmıştır. “Nebi-i atfederek türlü herzeler(yalanlar)uyduran din-i mübini(apaçık) yıktın yeni bir din kurdun” diye dine karşı önemini belirtmiştir. Bilhassa Türklük anlayışına da sahip çıkan Akif Milliyetçilik anlayışını Ziya Gökalp ile eş değerde düşünmüş ve ön plana çıkartmıştır. Yaşantıları ise her zaman kardeşinin aynası olmuştur. Ne mutlu yokluk ve sefalet içerisinde bu tertemiz duyguları içinde doruk nokta da barındıran Mehmet Akif Ersoy’a Acı olan ise yaparak yaşayarak çaresizlik içinde olan milil şairin tören oluşturmadan her türlü ölüm ihtiyaçlarını okul öğrencilerinin taşıyarak sessizce defin etmesi bu milletin özüne yakışmasa gerek diğer taraftan oğlunun da vefatı ise hiçbir zaman hoş bakılmayacak bir olgudur. 
Oğlu Engin bir gün bir gazeteye çalışma amaçlı gider. Ama Akifin oğlu olduğu söylenmez çünkü bir onur gurur meselesidir. Küçük bir teşvik yardımı alan Engin teşekkürle ayrılır Aradan pek uzun zaman geçmeden engin çöp konteynırının yanı başında ölü bulunur Aynı gazeteciler buraya geldiğinde Mehmet Akif’in oğlu olduğunu anlar ve üzülürler. İşte büyüklüğün gururu bu olsa gerek bu güzel insanların önünde eğilinir. Milli şaire Allahtan rahmet dileriz Ruhu şad mekanı cennet olsun.