Soğuk günlerde, sıcacık demini almış bir çay gibi gönülden Sevmenin anlatıldığı dizelere… destur diyerek merhaba diyelim.  
Gece yarısıydı. Gökyüzü açık. Yıldızlar parıltılarıyla, ay ışığından kopya çekiyorlardı.
Harman yerinde herkes işlerini ertesi güne bırakarak istirahata çekildiler.
Hafız da… gün boyu atlarla düven sürdüğü ekin saplarını aktararak. Oda tarladan getirilen ekin yığınlarının duldasında bulunan. Yün yatağının üzerine uzanarak, istirahat ediyor.
Bir taraftan da gecenin karanlığında gök yüzüne bakarak, yıldızları tane tane sayıyor. 
Ay ışığını ve kayarak giden yıldızları da, gözden kaçırmıyordu. 
Çekirgeler de sanki düğün gecelerinin kınasını yakıyorlar gibi. Cırıltılarıyla… çıkardıkları sesleri her taraftan duyuluyordu. 
Kaplanın… evinin damındaki. Tandırlığının uzun bacasında ötüp duran. Baykuşta dikkatini çekiyor. 
Gecenin yarısı olmasına ve çokta yorgunluğuna rağmen, hiç de uykusu yoktu. 
Halbuki uyuyup istirahat ederek dinlenmesi gerekiyordu. Çünkü… sabahları erkenden kalkıyor ve işlerinin başına geçiyor. Öylede olması gerekiyordu. 
Çünkü. Yel eserken, harmanlarını savurmaları lazımdı. 
Hafif hafif esen ılık rüzgar. Hafızın uykusunu getirirken. Birde yanında misafir getirdi:
-Selamünaleyküm. Hafız gardaş. Norüyon? (Nasılsın) evler çok sıcak insanı bunaltıyor. Uyuyamadım, şöyle bir gezineyim dedim. 
Seni yatağın üzerinde oturur görünce. 
Yanına geldim. Yoksa senin demi uykun kaçtı?... dedi.
Hafız… kendini birazcık toplayarak. Saygıda kusur yapmamaya çalışıyordu: 
-Ve aleykümselam. Halim iyi ettin de geldin... 
Sen evde sıcaktan bunaldın uyuyamadın. Bende burada serinlikten... 
Ne bileyim işte uyuyamadım gardaş. Gel şu yatağın üzerine otur dedi.
Halim: 
-Yok yok sen zahmet etme, ben aha şuraya çöreklenirim (oturmak) diyerek. 
Etrafında bulunan kötü bir çul aldı. Hafızın yanına yakın bir yere serip oturdu. 
Hafız ayakta idi. 
Oda oturmadan bağdan getirdikleri üzüm sepetindeki üzümlerden birazını seçerek aldı. 
Ekin yığınının duldasında duran tahta boduçtan (su kabı) bir az su döküp üzümleri yıkadı. 
Halimin yanına yaklaşarak uyumak için yere serdiği yatağın beceğine oda oturdu.
Elindeki üzümleri de. Halime ikram ederek. 
Birlikte tane tane yediler. Kazına kazına konuştular, dertleştiler. 
Kendilerince kız aradılar. 
“Armut kulplu Üzüm çöplü” dediler.
Sanki sabah işlerinin başına geçmeyeceklermiş gibi, uykuyu hesap etmediler. 
Haliminde kalkıp eve gidesi yoktu. 
Unutulmuş çul gibi çöreklenmiş duruyordu. 
Çünkü… çok zamandır. Tuzlu Pınar… Çiçekler, Kuşlar, Dağlar, Taşlar haricinde. Hiç bir insanla derin derin bir sohbet etmemişti
Hafız!... Halim’e özel bir soru sormak istedi. Kendi kendine karar verdi. Ve geri vazgeçti. Sonunda dayanamayıp sordu: 
-Gardaş!… askerden izinli geldiğimde. Öğretmenin kızını yakından bende gördüm. 
Bacak kadar boyu var öyle A ham, Şa ham bir güzelliği de yok… bir çay kaynatmaktan bile acizmiş.  Kusura bakma gardaş… Yav!… de hele onu ne diye Sevdin, Sevdalandın?... dedi. 
Bir taraftan da. Yanı başındaki arkadaşı Halime bakarak içinden. 
“Keşke sormasam mıydı?... diye. İçten içe düşünüyordu. 
Halimde arkadaşı Hafızın gece karanlığında yarım yamalak gördüğü arkadaşının gözlerine bakarak. 
Çok yorgunmuş gibi, birde soluklandı. 
Hemen cevap vermedi. Çünkü… Söz konusu. Canandı… Tutukluk yapan bir silah gibi tıkandı kaldı. 
Oturduğu yerden ayağı kalktı. Etrafında bir iki tur atarak daire çizdi. 
Yüreğindeki Sevgi pınarı tekrar coştu. Aktı aktı gözlerinden tane tane akan damlalarla. 
Sessiz sedasız bir göl yaptı.
Gökyüzündeki. Yıldızlar Ay dede, Baykuş, Çekirgeler iş birliği yapmış. 
Halimin Canana… olan Sevgisinden dolayı. Akan yaşlara talip olarak Halimden istediler… 
Sıkı bir pazarlık yaptılar. Sonunda Halim yüreğindeki Hak… Sevgisini ve Sevdasını başkalarına kaptırmamak için. Göz yaşlarıyla Sevdasını her zaman ki gibi. 
Gene Gönül bağında ki Güller haymalığın da sakladı…
Varsın sevgisizlik zulüm bütün dünyayı sarsın, 
Varsın sevinçler de başka bahara kalsın… 
Madem ölüm tek bir defa gelecek, 
O da neden ALLAH için olmasın
Selam ve dua’larımla.