Ne çok seviyorlar surat asmayı. Kaşlarını çatınca daha çok ciddiye alınacaklarını sanıyorlar. Bir de sert ve donuk bir ses tonu takındılarsa tamamdır; onlardan ciddisi, onlardan önemlisi artık yok demektir.
Tam olarak nerede, nasıl öğreniyoruz bunu bilmiyorum ama kendimizi saydırmak için o iki kaşı bir araya getirip surat asmamıza hiç gerek yok. Bilmeliyiz ki Jeam Cine’ in dediği gibi “Ciddiyet prensiplerle olur, yüzdeki ciddiyet suratsızlıktır.”.
Rahmetli Doğan Cüceloğlu’ nun söyleşilerinde sıkça ele aldığı bir konuydu bu. Suratı asık insanların kötü insanlar olmadıklarını, yalnızca daha fazla önemsenmek için bunu yaptıklarını söylerdi ve eklerdi. Gittiği kurumlarda en yetkili kişinin en asık suratlı olan kişi olduğunu. Yani yetkiyle suratsızlığın paralel olduğunu söylüyordu. Bana sorarsanız çok haklıydı. Çünkü ben de tam da onun vurguladığı türden haller deneyimliyorum sıklıkla ve üzülüyorum.
O canım kaşlar yoruluyor bütün gün çatık durmaktan. Baktılar olacak gibi değil bu gidişle hep çatılacaklar, yerlerini belli etmeye çalışıp yerleşiyorlar oracığa. Sonra bir bakıyorsunuz iki kaşınızın arasında bir çizgi yer bulmuş. Artık kaş çatmak istemeseniz bile ne fayda. Hep çatık, hep suratsız görünüyorsunuz. İyisi mi gelin en kısa zamanda vazgeçin şu kaşlarınızı çatmaktan.
Gülümsemenin yakışmadığı tek bir yüz dahi görmedim bugüne değin. Sıcak bir gülümsemeyle halledilebilecek pek çok meselenin çatık kaşlar yüzünden hallaç pamuğuna döndüğünü çok gördüm ama.
Bilmez misiniz sert olan, katı olan çabuk kırılır, dağılır. Oysa yumuşak, esnek olan öyle mi? O kolay kolay kırılıp dağılmaz, parçalanmaz. Hayatın üstüne gelebileceği her zorluğu olanca esnekliğiyle göğsünde yumuşatmaya hazırdır. Sert olan ilk darbede başlar parçalanmaya. En güçlü benim sanır ama en savunmasız olan odur aslında.
İşte böyledir suratı asıklar. Ciddi görüneyim dedikçe katılaşırlar. Katılaştıkça kırılmaya müsait hale gelirler. Hayat boş durur mu? Er ya da geç törpüler o sert köşeleri. Asık suratın ciddiyetle, güçle hiç de alakalı bir şey olmadığını öğretir. Sonra bir bakmışsınız gülümsemediğiniz yıllar için pişmanlık içindesiniz.
Bu yüzden hep hatırlatıyorum yine hatırlatacağım Attila İlhan’ ın o sevdiğim sözlerini
“Gülümse, tozu gitsin yalnızlığımızın.”