ÖNCEKİ gece ilk sahura kalkınca birden hatırlayıverdim.
Çok değil dünkü çocukluğuma gidiverdim.
Evde oturup sahur vaktini beklemekteydim.
Sahur vakti gelince de ev ahalisini uyandırdım.
İşte bu bekleme süresinde dünkü çocukluğum aklıma geldi.
Benim çocukluk dönemim dedemin yanında geçti.
Dolayısıyla birçok oruç ve sahurlarım da dede ve babaanne ile birlikte yapılmıştır.
Dünkü çocukluğumda Yozgat’ta teravihten sonra herkes evine dağılır, her yer karanlığa bürünürdü.
Gecenin geç saatlerine kadar ticari faaliyetini sürdüren iki kesim vardı:
-Sahur için pide yapan fırıncılar.
-Sahura kadar okey ve çeşitli oyunlar oynatan kahveciler.
Bunlardan gayrı herkes evine gelir ve sahur için uykuya dalardı.
Akıllı telefon ve cihazların olmadığı o yıllarda beni sahura uyandıranlar şunlardı…
PETER…
Büyükler benden daha iyi bilir…
Kendisi Alman malı kurmalı, mekanik ve analog bir saattir.
İşte dedemde de bu saatten vardı.
Nereden, ne zaman, ne için almıştı bilemem.
Ön camında çatlak vardı.
Bu saat meydana sadece Ramazan ayında çıkar, diğer aylarda dedem onu kutusuna koyarak koruma altına alır, saklardı.
Arkasında üç adet demir kurma kolları mevcuttu.
Dedem her gün bu saati kurar ve vitrinin önüne koyardı.
Saatin her yeri manuel aksamla dolu olduğu için, gecenin vaktinde bir yırtıcı zil herkesi yatağından hoplatırdı.
Bu saatin zembereği boşalana kadar durması ve susması da mümkün değildi.
Ben bu Peter saat ile çok sahura uyandım.
Dedem rahmetli olduktan sonra da kendi evime getirdim.
Halen çalışır. Lakin ne kuran var ne de bu saat ile uyanan.
Annemin akıllı telefonu her gün otomatik kendi kendine alarmını çalıyor zaten.
DEDEM…
Peter, zembereğini boşaltıp zangırdayarak bizi uyandırırken, bir de dedemin tok sesini işitirdik.
O; aslında uyumaz, elinde uzun iki bin sigara ile sahuru beklerdi.
Saatin çalmasıyla birlikte: “Haydi kalkın vakit geldi!” diyerek hışımla bizleri kaldırırdı.
Bir yanda saat, bir yanda dedem…
İstersen uyanma…
Sahura kadar uzun iki bin ile nöbet tutan dedemi de rahmetle anıyorum.
KIRIKSOKULULAR
Onlar bizim davulcularımızdır.
Her sene sahurda davul çalarak insanları sahur yapmaları için uyandırırlardı.
Benim çocukluğumda Yukarı Nohutlu Mahallesi’nin karanlık sokaklarından gümbür gümbür geçerlerdi.
Gecenin karanlığında, çocuk aklıyla davul sesinden ve davulculardan korkardım.
Ayrıca o karanlık sokaklarda davul ile nasıl dolaştıklarını da merak eder, ürperirdim.
Biz sahura önce Peter, sonra dedem ve sonra da Kırıksokulu davulcuların sesleriyle uyanırdık.
Daha dünkü çocuğum, lakin dünden bu güne ne çok şey değişti değil mi?
Şimdi sahur vaktine kadar ışıl ışıl bir çarşı var.
Sokaklar insan kaynıyor, dükkanlar açık.
Halk, ramazan davulcularıyla yan yana yürüyerek evine sahura gidiyor.
Peter saatler antika oldu.
Dedeler hakkın rahmetine kavuştu…
Hayırlı ramazanlar.