Nasip bu dünyada insanoğluna verilmiş en nadide hediye. Nasibi bir kuşa benzetelim. Kuşun hangi ağacın dalına konacağını kim bilebilir? İnsanoğlu da nasibin nerede olduğunu, geleceği vakti bilemez. Onu bir yerde göremez ama aslında gözünün değdiği her yerde görür. Nasip insanın kalbidir, evidir, yurdudur, bastığı topraktır, içtiği sudur. Tattığı yemek, aldığı selam, dilindeki sözüdür. Bu kuş kanadını açıp nereleri dolaşıp da bunlardan hangisinde çırpınacak? Kim bilir bize hangi surette gelecek. Nasip cümle insanı dolaşıp, onca yolu aşıp yine bizde dinlenendir.


İnsan ne büyük sır. Ne sırlı cümle. Nasibi de sırrında gizli belki. Bazısının altı öyle muazzam güzelliklerle dolu. Güzel dil, kucaklayıcı bir bakış, naif bir ses. Her yanı ayrı nağme…Nereye gitse orada çoğalan… Bazısı da bir o kadar kara bulutlarla kaplı. Ne yanına baksan karanlık. Telaşlı, huzursuz, kasvetli bir yolculuk.


Oysa insanın bu dünyaya gelmede bir sırrı var. Doğmak var, yaşamak var, ölmek var, Çok sevmek var sonra. Güzel sevmek. Saymak var, saygı duymak. Seveni, sevgiyi bilmek, nasiplenmek var. Yaşamak var o büyük sırrı. Yaşarken susmak da güzeldir, dinlemek de…