ZİNHAR ile başlayan keskin cümleler kurulmuştu.
Mevzuya öyle yumuşak bir yerden giriş yapmışlardı ki koskoca ilim insanları dahi itiraz edememişlerdi.
Devlet malıydı söz konusu.
Öyle kafana göre kullanamazdın.
Kafana göre karar veremezdin.
Vebali vardı, bedeli vardı, hakkı vardı.
Bu çıkış anlık olarak herkesin hoşuna gitti, nefsini okşadı.
Herkes katıldı bu çıkışa, bu davranışa, katılmak da zorundaydı.
Devlet malı öyle izinsiz, özel işler için kullanılamazdı.
Karşı taraf biraz itiraz etse de, söz konusu devlet malı olduğu için onlar da direnemediler.
Halbuki ‘devlet malı’ tezini ortaya sürenlerin gerçekte bu kadar hassas davranmadıklarını bile bile.
Aradan epey bir süre geçti.
Konuyu dikkatle takip edenler birisi geldi ve durumu anlattı:
“Hani devlet malı koruyanlar var ya. İşte onlar hafta sonu ayrı ayrı araçlara binerek İstanbul’un yolunu tuttular. Görevi olan da gitti, olmayan da. Bedava konaklama, biraz da gezinti. Devlet malları yollardaydı anlayacağın”.
Durumun aslında böyle olduğunu biliyorduk da, onlar bizi çok saf görüyordu hepsi buydu.
Demem o ki devlet malını koruma hassasiyeti topluma karşı sorumluluktan ziyade, ilk önce yaratıcıya karşı bir sorumluluk olmalı bence.
Yoksa bize koruyormuş görüntüsü verip, akabinde çullanıyorsanız bu yine manevi anlamda sizin aleyhinizedir.
ŞİFA İSTEMEYİZ!
Günde en az üç beş tane türkü dinleyen biriyim.
Bizim de alışkanlığımız bu işte.
Yine önceki gün bir yandan yazıyor, bir yandan türkü dinliyorum.
Türkü dediysem aslında türkü formatında günümüzde yazılmış bir beste.
Orada türküyü söyleyen adam diyor ki:
 “Şifa istemeyiz namert elinden, bizim yaramız kendinden ey olur!”
Türküyü dinlerken ‘vay be!’ dedim kendi kendime, günümüzde böyle insan kaldı mı?
Adamın adamı olmayan…
Falan giderse ben de burada duramam diye düşünenler…
O giderse ekmeğimiz kesilir diye düşünenler…
Yanlış yapsa da yazamam, uyaramam rızkım kesilir diye düşünenler…
Tüm bunları düşününce, günümüzde bestelense de, türkü Köroğlu devirlerinde bir koçaklama gibi geldi bana.
PLANI OLAN VAR MI?
Yozgat’ta öyle ya da böyle kış aylarına girdik.
İl merkezi ve tüm ilçeler için söylüyorum.
Bundan dört ay sonrası için bir planı, programı olan var mı?
Şimdiden dört ay sonra, yani yaz dönemiyle birlikte hayata geçirilecek projeler, programlar, işler, hedefler belirlendi mi?
Yoksa nasılsa kış ayındayız, hele yaz gelsin formatında çalışmaya devam mı?
Gerçi kış aylarının hafif geçmesini fırsat bilen belediyeler çalışmalarını sürdürüyor ama.
Biz yine de haydi kış ayını es geçelim…
Kaldı şurada bahara üç-dört ay…
Haydi selametle…