Her gün televizyonlardan, radyolardan, gazetelerden iç karartıcı haberler işitiyoruz.
Küresel ısınma, doğal felaketler ve bitmek üzere olan dünyamızın ömrü…
Böyle haberlerin bizleri ne kadar huzursuz ettiğini bilirsiniz. 
Ozon tabakası deliniyor, güneş ışınları dünyamıza dik gelecek, Antartika’daki buzullar eriyor, sular yükselecek, rakımı düşük milyonlarca ada ve adacıklar okyanuslara gömülecek, dünya çölleşecek, bitki ve hayvan nesilleri çoğunlukla yok olacak, atmosfere yayılan sera gazları yaşamı tehdit edecek ve kavrulup gideceğiz diyorlar.
Aman Yarabbi ne kadar iç karartıcı, ne kadar sıkıntı verici haberler bunlar..
Dünya milletleri doğal nimetlerden keyfi yararlandıkları müddetçe de bu kahredici haberleri sıklıkla dinleyeceğiz.
Peki ne yapmamız lazım. İnsan olarak üzerimize düşen görevler nedir. Bizi kim bilgilendirecek, çözüm önerileri nedir.
Gittikçe artan nükleer teknoloji yarışları, savaşlar, bitki ve hayvan katliamları, sanayi atıkları, sera gazları, kirlenen ırmaklar, denizler, ormanlar, şehirler…
Hangi tedbirleri almamız lazım.
Birleşmiş milletler ne iş yapar. Yok olan bir dünyaya neden müdahale etmez.
Ben de bir karamsar hava estirme yerine onlara şöyle bir öneride bulunmak istiyorum.
Ülkelerin nüfus ve ekonomik yapıları da dikkate alınarak oluşturacağı bir çevre fonuna aktarılacak kaynakla işsizlik ordusundan da istifade edilerek ağaçlandırma, erezyonla mücadele ve çölleşmiş toprakları kurtarma projeleri hazırlayıp uygulamalıdır.
Çevre sorunları ve çözüm önerileri ile ilgili eğitim programları hazırlayıp ülke ülke dolaşarfak bu karamsarlık bulutlarını yok etmeli.
Tedbirimizi alıp takdiri Allah’a bırakmalıyız.
Herhalde herkesin aklına ilk gelen de bu olsa gerek.