Kıymetli hemşerilerim, Yozgat’ımızın en köklü gazetesi olan İleri Gazetesi aracılığıyla sizlere ulaşan yazılarım sayesinde oldukça geniş bir platformda çalışma yaşamının sorunlarını bu köşede sizlerle paylaşmaktan oldukça mutluyum. Gelen soruları kategorize ederek, aynı cevapları içerebilecek yazılarımı sizlere ortak şekilde aktarmaya çalışıyorum. Gelen sorularımızdan bir kısmı, sadece ilimizin değil Türkiye’nin çalışma yaşamındaki en önemli problemlerinden olan, yaygın bilinen adıyla taşeron, kanundaki kullanımıyla alt işveren işçilerinin sorunlarını içeriyor. Geçtiğimiz hafta içerisinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk ÇELİK’in konunun çözümü üzerine medyaya yansıyan sözleri üzerinden taşeron işçiliği ve uygulamaları hakkında sizleri bilgilendirmeye çalışalım.
Sayın Bakanın,  Kamu Şirket Personelleri Eğitim, Kültür, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (KAŞİP) tarafından düzenlenen organizasyonda konu hakkındaki sözlerine bir bakalım:
“Taşeronla ilgili bir sıkıntı var bunun farkındayız. Bu meseleyi kökten çözüyoruz bundan sonra iki işçi bir iş yerinde farklı statüde çalışmayacak, bunu kaldırıyoruz. Örneğin Karayollarının 10 bin kişiye, Sağlık Bakanlığının 10 bin kişiye ihtiyacı varsa orada alt işveren taşeron işçi değil asıl işçi çalışacak. Bunu düzenliyoruz ve yasanın en önemli konusu budur. Şimdi 'hiç hizmet alımı olmasın' diyorsanız bu doğru olmaz, hizmet alımında eşitsizlik olmaması lazım. Hastanede iki kişi çalışıyor biri tıbbi sekreter taşeron işçisi, diğeri ise hastane personeli ve aralarında statü farkı çok fazla. Demek ki hemşireyi, tıbbi sekreteri, hasta bakıcıyı asıl işçi olarak çalıştıracaksın, bunu kesinlikle çözeceğiz. Normal işçi nasıl çalışıyorsa hizmet alımında kalacak arkadaşlarımız varsa aynen yıllık izni kullandırılacak ve asgari 3 yıllık sözleşme yapılacak. 3 yıldan aşağı sözleşme olmayacak ve bu 5 yılda olabilir. Diyelim hizmet alımı ihtiyacı var, belediyenin 5 yılda hizmet alımı şeklinde sözleşme yapabilecek ama kesinlikle 'asıl iş' dediğimiz yerde taşeron işçi çalıştırılamayacak”.
Sayın Bakanın sözleri, konu hakkında bugüne kadar tartışılan birçok hususun çözümüne yönelik önerilerden oluşmakta ise de; uygulamada yansımaları nasıl olacak bunu hep birlikte göreceğiz. Biz şimdi sırasıyla sorunları ve çözüm önerilerini değerlendirelim.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinde, asıl işveren – alt işveren, asıl iş – yardımcı iş gibi kavramlar yer almakta, konu hakkında Alt İşverenlik Yönetmeliğinde ise gerekli tanımlar yapılmış bulunmaktadır. Okurlarımızın burada bilmesi gereken temel konu, ister kamu ister özel sektör işyerlerinde, ister mal üretimi, isterse hizmet işlerinde olsun, yürütülmekte olan işlerin asıl iş sahipleri tarafından yerine getirilmesidir. Asıl iş, bu işyerinin kurulma amacını, ürettiği malın veya verdiği hizmetin konusunu oluşturmaktadır. Sorunların büyük kısmı kamu sektöründe taşeron işçiliği üzerine yoğunlaştığı için dilerseniz örneğimizi de kamu sektöründen verelim.
Her ilde olduğu gibi ilimizde de kurulu bulunan devlet hastanesinde asıl iş, hastaneye başvurmakta olan hastaların teşhis, tahlil ve tedavilerinin gerçekleştirilmesidir. Bu asıl iş; hastanın hastaneye gelişinden, muayenesini, kan ve diğer tahlillerini, görüntüleme işlemlerini, yatarak veya ayaktan tedavi sürecini kapsayan geniş bir çerçevede gerçekleşmektedir. Burada bu asıl işe ilave olarak, kanunun gerekçesinde de yazılı olan ve öğretide de genel kabul görmüş olan yemek, temizlik, güvenlik, bakım ve onarım gibi, asıl iş sürdükçe devam eden, asıl işin yapılmasını kolaylaştıran ya da destek olan işler ise yardımcı iş olarak tanımlanmaktadır. Saydığımız ve buna benzer yardımcı işlerin alt işverene, bir başka deyişle taşerona verilmesinde, kanun koyucu oldukça esnek davranmış, bu işlerde asıl işin verilmesinde olduğu gibi kısıtlamalar olmaksızın serbestçe işlerin gördürülebilmesini öngörmüştür.
Ancak bu durum, yardımcı işler için hiç kural olmayacak anlamına da gelmemektedir. Buradaki birinci sorun, yardımcı işin belirlenmesinde yaşanmaktadır. Bir işyeri için yardımcı iş olan bir konu, diğer bir işyeri için olmayabilir. Örneğimizde hastanede veri giriş işlemlerini yerine getiren işçilerin çalışma biçimi, tartışmalı olan konulardan birisidir. Bu işçiler, hastanenin asıl konusu olan hasta muayene, tetkik ve teşhis işlemlerinde bizzat çalışmamakla birlikte, hasta kayıtlarının tutulması, takibi ve raporlanması işlerinde çalışmaktadırlar. Yapılan bu işler asıl iş üzerinden gidildiğinde yardımcı iş tanımına uymaktadır. Ancak aksi görüşte olanlar bu işlerin de hastanenin asıl işi olduğunu savunmaktadırlar.
Yardımcı iş kavramında bence asıl sorun, bu işlerde çalışan işçilerin, alındıkları işe uygun çalıştırılmaması, bir nevi asıl işi yapan kişi konumunda olmasıdır. Hastanede doktor yanında çalışan veri giriş elemanı yardımcı işi yerine getirirken, hastanın tansiyonunu ölçmesi, kan alması, holter takması, dikiş atması gibi tıbbi girişimlerde bulunması, bu kişiler adına yapılan işin artık yardımcı iş olmaktan çıkıp, hastanenin asıl işlerini yerine getirmesi noktasına vardırmaktadır ki Kanun bu duruma muvazaa demekte, yaptırımı ise bu işçilerin başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi olarak işlem görmeleri yönünde olmaktadır. Burada bir başka sorun da aynı konumda çalışan asıl işveren işçisinin daha yüksek düzeyde ücret almasıdır ki bu durum çalışma barışına da oldukça fazla zarar vermektedir.
Yardımcı işler için söylediğimiz olumsuz koşullar, asıl işin bir bölümünün taşerona verilmesinde de geçerlidir. Kanunun bu konuda oldukça katı davrandığını söylemek mümkündür. Asıl işin alt işverene yani taşerona verilmesi için, asıl işin bir bölümünde teknolojik nedenlerle ve uzmanlık gerektiren bir iş olması, asıl işverenin kendi teknoloji ve işçileri ile aynı zaman diliminde bu işi gerçekleştiremiyor olması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında, taşerona verilen işler, asıl işverenin kendi işçilerince yerine getirmesinin mümkün olmadığı, ayrı bir teknoloji ve uzmanlık alanına sahip taşeronlar aracılığıyla yerine getirilmesi gereken işler olması gerekmektedir. Hastane örneğimizde, hastanenin kendi MR ya da tomografi ünitesi yok ise, bu hizmeti alt işveren kanalı ile sağlaması, Kanun açısından sakıncalı görünmemektedir. Ancak özellikle kamu işyerleri için burada yaşanan sorun, asıl işveren olan, örneğimizdeki hastanenin, bu alanda kendi personeli ya da donanımı olmasına rağmen, bu personel ya da donanım ile hizmeti karşılayamadığından, asıl işini taşerona vermesi nedeniyle konunun muvazaa boyutuna taşınmasıdır.
Kamunun asıl işte bu yola gitmesine, personel rejimi nedeni ile taşeron işçi çalıştırmasının aslında yasak olduğu bu alanlara, yeni personel alamaması neden olmaktadır. Bu durumda sayın Faruk ÇELİK’in açıklamalarından, kamunun bu alanlar için ya yeni işçi alımına gideceği, ya da elinde mevcut şartlarda taşeron işçisi olarak çalışmakta olan kişileri kadroya geçirebileceği yönünde bir sonuca varmak mümkündür. Bu durum, kamunun kendi işçileri ile işini görmesi nedeniyle, asıl işte kanuna aykırı biçimde taşeronlaşmayı önleyecek, diğer yandan aynı işi yapan, fakat farklı rejimlere tabi iki çalışan grubunu, yani; kamunun asıl işçisi ile taşeron işçilerinin farklı ücretlerle aynı işi görmelerine engel olarak çalışma barışına önemli bir katkı sağlayacaktır. Umuyorum ki yapılan düzenleme tüm tarafları sonuçları itibarı ile mutlu edecektir. Önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmeleri köşemize taşımak dileğiyle, iyi haftalar diliyorum …