HENÜZ lise öğrencisiydim ve kitap okumuyordum.
İlkokulda okuduğum klasiklerden sonra, öğretmenlerin ödevleri dışında elimize kitap aldığımız söylenemezdi.
Bugün ise yine az okuyanlardanım. Ayda en fazla iki kitap bitirebiliyorum.
Ayda üç kitap bitirdiğim nadirdir, bugüne kadar bir elin parmağını geçmez.
Tekrar konuya dönersek…
Evet, lise öğrencisiydim, bir gün oturduğumuz apartmanın zemin katında depo ve kömürlüklerin bulunduğu koridorda, yerde bir kitap gördüm.
Kitap biraz kömür karasına bulaşmış, kitabın arka yüzünde papyonlu vesikalık bir fotoğraf yer alıyordu.
Bu yazarın fotoğrafıydı.
Kitabı eline aldığımda ön tarafında “Bozkurtların Ölümü” yazıyor, altta da büyükçe “Atsız” yazısını gördüm.
Yazarının kim olduğunu o an halen anlayamamıştım.
Kitabı tozlu ve kirli olmasına rağmen eve götürme ihtiyacı hissettim.
Yerde o şekilde kalmasına gönlüm razı olmadı.
Evde birkaç sayfasını okumaya başladığımda yüksek dozda kitaba ilgi duydum.
Hiç kitap okumamış birisi olmama rağmen, kitabı o gün elimden düşürmedim.
Bulduğum her fırsatta elime alıyor, 20 sayfa falan okuyor, ara veriyor, sonra yeniden başlıyordum.
Bu eski baskı kitabı iki gün içinde bitirdiğimi hatırlıyorum.
Kitap bittiğinde hüzünlenirken, son sayfayı çevirdiğimde “Okuyucular üzülmesin, Bozkurtlar Dirilecektir!” uyarısını okuduğumda duyduğum heyecan ve mutluluğu da bugün hatırlıyorum.
İşte Hüseyin Nihal Atsız ile tanışmam bu şekilde olmuştu.
Hemen diğer kitaplarını araştırmış, ilk işim Bozkurtların Dirilişi adlı kitabını almak olmuştu.
Sonra bu iki kitabı birleştirerek satışa sundular.
Bu arada kömürlük önünden bulduğum tozlu o kitabı o günden sonra saklamaya başladım.
Okuma kampanyası gibi bir şey yapıp, arkadaşlarıma o kitabı veriyordum, kitabı bitiren arkasına ismini yazıyordu.
Halen kitabın arkasında, o kitabı okuyan onlarca isim bulunuyor.
Çarşamba günü Hüseyin Nihal Atsız’ın ölüm yıldönümüydü.
Bu vesileyle kendisini anmak istedim.
Kitaplarıyla tanıdığımız Atsız’ın makalelerini de temin edip hep birlikte okuyorduk.
Sonrasında şiirleriyle tanıştık ve şiirlerine merak sardık.
Atsız, bize unuttuğumuz kimliğimizi, milli benliğimizi hatırlatmıştı.
Biz, kıt tarih bilgimizle en fazla Selçuklu dönemindeki atalarımızı seviyor, Osmanlı dönemindeki atalarımızla iftihar ediyorduk.
Birden ışınlanmış gibi Ötüken’e gidiverdik.
Tanrı Dağları’nın eteklerine otağ kurduk.
Atsız kitapları okuduğumuz için ciddi eleştiri ve tenkitler de alıyorduk.
Lakin o dönem bizler Atsız kitapları okurken, birileri FETÖ kitapları okuyordu.
Bizler Atsız şiirleri okurken, birileri FETÖ şiirleri okuyordu salya-sümük…
Aylar ve yıllar geçti…
Şimdi o gün FETÖ şiirleri okuyanlar, bir sabah bir baktım “Kahramanlar can verir, yurdu yaşatmak için!” demeye başlamışlar.
Unutturulan milli kimliklerini hatırlamışlar.
Günümüzde Atsız gibi kahraman dava adamları kalmadı.
Dik duran, dik yaşayan ve düz giden dava adamları…
Bugün vatan ve bayrağımıza büyük muhabbet ve aşk duyuyorsak…
Bugün devletimizi ailemizden, işimizden üstün tutuyorsak…
Bugün vatanın yükselişine seviniyor, dara girdiğinde dert ediyorsak…
Bu Atsız ve onun gibi vatan evlatları sayesindedir.
Vaktiyle bir Atsız varmış, var olsun!
Haydi selametle.