Bir hafta sonu yazısı kaleme almak istedim. Bunda Cuma günü bütün ışığını ve sıcaklığını büromuzun küçük camından içeri aktararak, hem içimizi hem de donmuş kemiklerimizi ısıtan mavi göğün, sarı sıcak güneşi etkili oldu. Cuma’dan Cumartesi’yi hayal ettim. İzin günüm olduğu için aynı sıcaklığı, aynı ışığı hafta sonu da görmeyi hayal ettim.
Hayatın fişinin çekildiği gün olarak arzuladım Cumartesi’yi. Bir yudum hafta sonu olsun istedim. Güneşi olsun göğünde, sarı sıcak içini ısıtsın üşüyen bedenlerin. Cumhuriyet Alanı’nda daha bir keyifli dolaşsın bizim yüreği yanık, bedeni kavruk emekli tayfası. Yanmayan sobasına, tutuşmayan kömürüne daha az sitem etsin Şekerpınar’da Hayriye Teyze, Eskipazar’da Fehmi Amca.
Çokta açılmasın bugün televizyon. Kalpler kırılmasın. Daha az duysun bu hafta sonu vatandaşlarımız ‘Paralel’, ‘Darbe’, ‘Çözüm’ gibi sözcükleri. Bedenimiz, ruhumuz dinlensin bu hafta sonu. Bir türküye kulak kabartalım mesela. Ozanlar gelsin hatırınıza, mesela Veysel’i hatırlayın:

“Sen bir ceylan olsan ben de bir avcı 
 Avlasam çöllerde saz ile seni 
Bulunmaz dermanı yoktur ilacı 
Vursam yaralasam söz ile seni 
Kurulma sevdiğim güzelim deyin 
Bağlanma karayı alları geyin 
Ben bir çoban olsam sen de bir koyun 
Seslesem elime tuz ile seni”
Bir uzun yol türküsü dinleyin, bir kitap alın bugün elinize. Hele kahve keyfiniz varsa ki, bizim yörede onun yerine daha çok çay içilir ve oda makbuldür. Bir kitaba dalın, gazeteye, makaleye dalın çay ve kahve yudumlayın. Bir demet mutlu hafta sonu, bir yudumluk çay keyfimiz olsa çok mu?