Yerköy tren garından mı, yoksa daha uzak diyarlardan mı, nerden kalktığını bilmediğim bir tren içimi ürpertti bir anda.
Kamyon, minibüs veya taksi, bunların gürültülü kornası sizi sadece rahatsız eder.
Ancak bir tren ses verdi mi yanı başınızda, bastımı çığlığı üstünüzde ya bir hüzün bırakır, ya da ürperti.
Tren yolcularının ne kadar mutlu olurlarsa olsunlar, muhakkak yolculuk esnasında hüzün taşıdıklarını makinistlerin ağzından duymuştum.
Treni olmayan Yozgat’ta, tren ile alakalı bu ayrıntıyı TRT’nin çekmiş olduğu bir belgeselde, makinistlerden dinledim.
Dün Yerköy ilçesine yolum düştü.
Bir haneye baş sağlığında bulunduk.
Yerköy’ün ilçe merkezini bilirim de mahallelerine hiç yolum düşmemişti.
Gel gör ki Yerköy’ün mahallesi diye gittiğim yerde Kırşehir’in Çiçekdağı İlçesi’ne bağlı bir belde çıktı.
Bulunduğum evin hemen altından uzanan demiryolu ve demir üzerinde sönük sarı lambasıyla yol alan bir tren…
Demirin demir üzerinde çıkardığı ses ve insana o hüzün yayan kornasını da orda işittim.
Karanlıkdere güzergahına doğru ilerliyormuş tren.
Tam olarak ne tarafa doğru gidiyor bilemiyorum.
Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel isimli kitabında da söylediği gibi, ya doğudan batıya, ya da batıdan doğuya gidip-geliyor işte.
Zaten o yöre sakinlerinin dikkatini dahi çekmiyor bu demir makinenin yolculuğu.
Biz Bozkır çocuğu olarak bunu yazma gereği dahi duyduk.
Kim bilir okuyan kaçınızın belki tren ile bir anısı, unutamayacağı yolculuğu vardır.
Bozkırın ortasında ağır ağır yol alan bu eski trenlerle seyahat edememek beni hep üzmüştür.
Ben ömründe hiç trene binemeyenlerdenim.
Yakında Yozgat’a hızlı trenin gelecek olması da bu isteğimi gidermiş olmayacaktır.
Zira, ben önce o kara trene, daha sonra da elektrikli ya da dizel olan ağır ilerleyen vagonlu trenlere binmeyi arzu edenlerdenim.
Kim bilir, belki bir gün nasip olur.
Taziye ziyaretinde, gün batımına karşı ağır ağır yol alan bir garip tren gördüm bugün ve tuttuk bunu yazdık.
Bugünün gündeminde çok daha önemli bir detay ve mesele söz konusu oldu ise, onu da diğer köşe yazarlarından okuyabilirsiniz.
Bu arada dönüş yolculuğumuzda 1980’li yıllarda dağıtımı yapılmış Necip Fazıl’a ait bir kaset dinledik.
Necip Fazıl, bu kasette kendi sesinden gençliğe hitabesini okudu.
Akabinde ise yine kendi sesinden Sakarya Türküsü’nü dinledik.
Sonra Zindandan Mehmet’e Mektup’u dinledik.
Keşke tüm seyahatlerimizin ve ziyaretlerimizin içini böyle manalı ve anlamlı şeylerle doldurabilsek.
Yozgat’ın girişinin ışıklandırıldığını ve pırıl pırıl olduğunu gördük.
Teybimizde Necip Fazıl Sakarya Türküsü’nü okuyordu ki, tepemizde 14 adet şanlı Türk Bayrağı’nın semaları yırtarcasına dalgalandığına şahitlik ettik.