Sürekli yağan kar taneleri köy yollarını kapatmıştı. Kuşlar gökyüzünde sörf yaparak Huri Nene’lerine teşekkür ediyorlardı.
Culfalığında halı dokuyan Hacı Emine:
-Kim ne yaparsa kendine yapar, diyerek dokuduğu halıya kötülükleri düğümleyip ilmeklerini sıralıyordu.
Çocuklar dam boyu yağan karları oyup oda haline getirerek birlikte evcilik oynuyorlardı.
Çil Güleser’in şımarık oğlu;
-Beni oyuna almadınız, diyerek çocukların oyununu bozuyordu.
Gece yarılamış, saatlerin tik tak sesleriyle sabaha doğru yol alıyor ve köylü uykuya dalmış, horultu sesleri baloncuklar halinde göğe doğru yükseliyordu.
Karanlık ve ürküten görüntüsüyle sessizlik gürültüsü çıkartan gökyüzü “Ben de varım...” diyordu.
Demirci Kara’nın oğlu Godek Kahya’nın odasında Kahya’yla birlikte gözlerini kırpmadan oturuyorlar.
Godek Kahya:
-Canım sıkılıyor ne yapalım? diye mırıldandı.
Demirci biraz düşündü ve ayaklanarak Kahya’ya seslendi:
-Sen gaz ocağını yak, bir çay demle ben geliyorum, diyerek odadan gitti.
Dışarıda hafif hafif yağan kara rağmen hava soğuk değildi.
Demirci:
-Hava da çok güzelmiş, diyerek Kahyayı şaşkın bakışları arasında bırakıp geri dönmek şartıyla oradan ayrıldı.
Demirci, köydeki evleri erinmeden ve arkasında karda izler bırakarak tek tek dolaşıp insanları uyandırdı ve;
-Köye baskın yapılacakmış. Gaz lambalarınızı yakıp bekleyin, sakın uyumayın, dedi.
Başka bir şey söylemeden oradan uzaklaştı.
Tüm köylü uyanmış, ışıklarını yakıp heyecanla olanları bekliyorlardı.
Kara’nın oğlu yaramazlık yapan çocuklar gibi yaptığı işten mutluluk duyarak Godek Kahya’nın yanına odaya geldi.
Kahya, kaşlarını çatarak:
-Nerde kaldın? Demlenen çay soğudu, ne yaptın söyle? dedi.
Demirci:
-Sakin ol korkma, tüm köylü gaz lambalarını yaktı, evlerini bekliyorlar.
Kahya:
-Anlamadım... dedi.
Demirci:
-Acele etme, sen çay doldur.
Senin merak ettiğin sesler… sabah çıkar, dedi.
Demirci ve Kahya gaz ocağında kaynatılarak demlenen çaydan yudumlayarak içiyorlar, bir taraftan da kulaklarını köyün tepesine dikerek köyü dinliyorlardı.
Karga Köyü’nde çıkan sesler bulut olmuş yağan karları eritiyordu.
Memmet Efendi Kur’an okuyor.
Kara Mustafa:
-Köye kafaları sarılı bir sürü insanlar… geldi, ben gözlerimle gördüm, diyor.
Başka bir ses:
-Silahları var mıydı ellerinde? dedi.
Caminin hocası:
-Ezanı okumasak… olur mu? diyordu.
Çocuklardan;
-Çok korkuyorum... diyenler oldu.
Bir ses:
-Yoksa Kara’nın oğlunun… gene bir oyunu mu?
diyerek gerçekçi sözlerle seher yeli gibi söz bulutlarını dağıttı.
Boyalıktan eser acı bir poyraz.
Üfler yön verir kayalı boğaz.
Kerkenezin karı çekerse ayaz.
Kışları güzeldi benim köyümde.
Selam ve dualarımla.