Söze Şeyh Edebali’den başlayalım bugün.
Ne diyordu: “İnsan vardır şafak vaktinde doğar, gün batarken ölür”.
Evet, bazı insanlar ve şahsiyetlerde vardır ki onlar söyledikleriyle, yazdıklarıyla, yaptıklarıyla, inanç ve imanlarıyla yaşamaya devam ederler.
Güneşin yanında yerlerini alırlar ve insanlığa güneş gibi parıltı, ışıltı ve sıcaklık sunmaya devam ederler.
Onlardan bir tanesi de bana göre rahmetli Galip Erdem’dir.
Bugün birçok gencin bu isimden haberi olmayıp, birçoğu da eserlerine göz atmış değildir.
Geçtiğimiz Pazar rahmetlinin ölüm yıldönümüydü.
Bugün onu anmak ve anlamak adına paneller ve konferanslar tertiplemek yerine yine başka işlerle meşgulüz!
İyi bir gazeteci olan Galip Erdem’in yaşadığı dönemde yazmış olduğu bazı makalelere göz attım.
Bir makalesini burada yayınlama ihtiyacı duydum.
Sadece dünün değil, bugünün de vurdumduymazlarına seslenmiş Galip Erdem.
Sadece vurdumduymazlara değil, sorumluluklarını ve görevlerini bırakmış, rüzgârın savurduğu, politikacıların kemirdiği idealist olmaya çalışan gençliğe de hitap etmiş.
Galip Abi, senin Beşiktaş -Spor kulübü Beşiktaş değil. Bilenler bilir-evet yine zor durumda…
Aşağıda okuyacağınız makale kendisine aittir.
Galip Erdem’i bir kez daha saygı ve rahmetle anıyorum.
Mekânı cennet olsun.

***
Biliyorum: Düşünmeyi sevmiyorsunuz. Düşünürseniz rahatınızın kaçmasından korkuyorsunuz. “Yuvanızın temeline dinamit koymak istiyorlar.” diyoruz, aldırmıyorsunuz.
Sözümüze kulak verirseniz, tedbir almak gerekeceğini anlıyor, zahmete girmek istemiyorsunuz.
Bir tek endişeniz var: Gününüzü gün etmek, dilediğiniz gibi yaşamak.

Mücadeleden ürküyorsunuz. Öylesine ürküyorsunuz ki, sizin için yapılan mücadelelerle ilginiz olmadığını göstermek ihtiyacını duyuyorsunuz.

Memleketimizin bin bir davası var.
Nizâmımızı yıkmak isteyen düşman kuvvetler sayılamayacak kadar çok.
Diken üzerindesiniz. Fakat dikenli bir yolda ayağınızı yaralamadan yürümenin mümkün olmayacağını unutuyorsunuz.

Tehlikeyi görünce, korkulu bir rüya görmüşcesine, sırtınızı dönüyor, yeni ve eskisinden daha derin bir uykuya dalıyorsunuz.

Canınıza kastedenler, her geçen gün yatağınıza daha fazla yaklaşıyor, korunma imkânlarınızı gittikçe azaltıyorlar.

Hiçbir feryat sizi uyandırmıyor, tehlikeyi anlamanızı temin etmiyor. Yaklaşan düşmanın ara sıra yumruğunu yiyor, hassas bir yerinize iğne batırılmış gibi şöyle bir sıçrıyor, şaşkın şaşkın bakıyor ve sonra da sayın başınızı yastığa gömüyorsunuz.

Kurtuluş ümitlerine vedâ etmeden uyunmanızı istiyoruz.

İyi niyetimize akıl erdiremiyor, gayretlerimize yabancı kalıyorsunuz. Hatta biz olmasak daha rahat uyuyacağınızı sandığınız, bu yüzden bize düşman kesildiğiniz bile oluyor. Yine de baş ucunuzda davul çalmaktan vazgeçmeyeceğiz.

Gözünüzün açılması için ne mümkünse yapacağız.

Gafletten sıyrılmaya, biraz da sizin çalışmanızı bekliyorsak, acaba haksızlık mı ediyoruz ?

Derin bir uyku içindesiniz. Rahatsınız, huzurlusunuz, memnunsunuz ! Olup bitenleri görememenin, uyandırılacağınızı düşünememenin keyfini sürüyorsunuz. Saadetinizin hep böyle devam etmesini, hiç uyandırılmamanızı isterdim. Fakat maalesef bir gün gelecek, siz de uyandırılacaksınız. Yazık ki o zaman, “Artık çok geç olacak !” Bir daha uyumak şöyle dursun yatak bile bulamayacaksınız. Ve o vakit, sizin hesabınıza üzülmek yine bize düşecek.

DUYDUK DUYMADIK DEMEYİN
*Büyük Cami etrafını açmaya çalışan Yozgat Belediyesini.
*Zalime ‘Alp’, mazluma ‘Eren’ olmayı her zaman başarabilen Türk Milleti’ni.
*Gençlerle buluşmalarını sürdüren Yozgat AK Gençlik teşkilatını.