BU yörede o büyük tahta kapılara çatal kapı adı verilir.
Aslında üç tane kapıdan oluşur bu çatal kapılar.
Birinci kapı, diğer iki kapıdan aradaki bir tahta vasıtasıyla ayrılır.
Diğer iki kapıya göre bu kapı küçük ve ufaktır.
Bu kapıdan insanlar haneye giriş-çıkış yaparlar.
Diğer büyük iki kapı ise sağa ve sola açılır ve ortadaki çatal demirde birleşerek kilitlenir.
Bu iki büyük kapı ise haneye hayvanların girip çıkması, traktör, kağnı gibi büyük hacimli ekipmanların giriş-çıkışını sağlar.
Uzun bir süreden sonra, asma kilide giren anahtar, hafif paslı kilidi biraz zorlanarak dönderdi ve açtı.
Kapının açılmasıyla karşıya iki katlı bir köy evi çıktı.
Bahçede boynunu bükmüş, meyve vermemiş bir kayısı ağacı, onun sağı ve solunda su bekleyen iki adet fidan göründü.
Üstte ise kaliteli bir ağaçtan yapılmış, heybetli eski ev kapısı göründü.
Anahtar deliğine kaynaklı büyük ve uzun bir anahtar girdi.
Büyük ve uzun anahtar da sol tarafa hafif bir gıcırtıyla döndü ve kapıyı açtı.
Bu ev birkaç nesli büyütmüş, evin esas sahipleri rahmete kavuştuğu gibi onların evlatları da bu taraftan göç eylemişler.
Şimdi torunun torunları açmış evin kapısını.
Girilen odada makat diye tabir edilen günümüz kanepesi, onun karşısında mutfak yer alıyor.
Mutfakta ise raf tabir edilen bugünkü mutfak dolabı var.
İçinde ise birkaç eski bakır guşene, birkaç tas ve yerde ters dönmüş bir iki kazan…
Ev havalansın diye camları ve kapıyı dayayanlar yeniden bahçeye yöneldi ve tandırda bulunan iki adet kovaları ellerine alarak kayısı fidanlarını suladılar.
Artık kimsenin uğramadığı, yılda bir iki kere kapısı açılan hanede yaşamı ve canlılığı bu iki meyve fidanı temsil ediyordu.
O yüzden onlar yaşamalıydı, kurumamalıydı…
Kayısı fidanları da sulandıktan sonra tahta kapılar yeniden kilitlendi, çatal kapıya yeniden kilit vuruldu.
Yıllar önce 10-15 baş horantanın yaşadığı ev yeniden kimsesizliğine ve yalnızlığına terk edildi.
Yozgat gibi Anadolu vilayetlerinde, köylerdeki evlerin talihi bu idi…
Haydi selametle…