Güvendiği dağlara hiç kar yağmamış olan var mı aranızda?

“Bunu ondan beklemezdim!” cümlesini hiç kurmamış olanınız?

Hayatta hiç yanılmamış olanınız var mı?

Peki ya “Bir daha kimseye güvenmeyeceğim!” diye yeminler etmeyeniniz var mı?

Bir de tersinden soralım bu soruları…

Hiç yalan söylemeyeniniz var mı?

Birinin güvenini hiç kırmamış olanınız?

Ben vereyim hiç uzatmadan tüm bunların net cevabını: Yok.

Maslow’ un ihtiyaçlar hiyerarşisini duyanlarınız vardır. Ünlü psikolog, insanların yaşamda duyduğu ihtiyaçları hiyerarşik bir sıraya koymuştur. Bu sıralama piramit şeklinde aşağıdan yukarı doğrudur.

Piramitte gördüğünüz gibi güvende hissetmek ve güvenli bir alana olan ihtiyacımız ikinci sırada yer alırken; birine güvenebilmeyi, güvenli ilişkiler kurabilme ihtiyacımızı üçüncü sırada ele alabiliriz. Yani güven; yemek-içmek, uyku gibi temel fiziksel ihtiyaçlarımızdan hemen sonra gelir. Maslow’ un ihtiyaçlar piramidini güven duygusunun biz insanlar için ne kadar öncelikli, hayati ve önemli bir yere sahip olduğunu daha iyi anlatabilmek için sizlerle paylaştım.

Biz insanlar birbirimize güvenmek isteriz. Bu yüzden doğruluk, dürüstlük gibi yüce değerler vardır. Bu yüzden genel ahlak yasalarının tamamı yalanın kötü bir şey olduğunu ifade eder. Dünyanın her yerinde, bütün toplumlarda; yalan söylemek, aldatmak kötü kabul edilir. Güvenilmez olmak kötüdür. Hepimiz tanıştığımız insanların üzerinde güvenilir bir imaj yaratmak isteriz. Güvenilir biri olarak tanınmak isteriz. Fakat bütün bu güven ihtiyacımıza ve güvenilir olma isteğimize rağmen yalan söylememiş olan bir insana rastlamak da hiç mümkün değildir. Güven, insan yaşamında çelişkili bir noktada durur.

Öyleyse ne yapacağız? Ben size söyleyeyim ne yapacağımızı.

Güvendiğimiz dağlara kar da yağacak elbet, birilerinin hikayesindeki kar yağan dağ biz de olacağız. İnsanız çünkü. “Beşer şaşar.” derler bilirsiniz. Fakat vazgeçmeyeceğiz güvenmekten. Birine güvenmenin saflık, enayilikle eş değer olduğunu bağıra bağıra söyleyenler olacak. Arka arkaya karşılaştığımız güvenilmez insanlar olacak. Bazen defalarca güvenimiz kırılacak. Güvendiğimiz dağlardan kar belki hiç eksik olmayacak. Biz bütün bunlara rağmen güvenmeye devam edeceğiz. Çünkü başka yolu yok. Birinin güvenilir olup olmadığını anlamanın tek yolu ona güvenmekten geçiyor. Yaşamın her alanında olduğu gibi güven konusunda da risk almak zorundayız.

Doğamız gereği güvenli ilişkiler kurmak zorundayız. Eğer kuramazsak ayarlarımız bozulur. Daimî kuşku bizi hasta eder. Güvenebileceğimiz insanlar olmazsa etrafımızda ruhumuz hatta bedenimiz hastalanır.

Öyle körü körüne, hiç ölçüp tartmadan önümüze gelene koşulsuz güvenelim de demiyorum elbet. Geçmiş tecrübelerden aldığımız dersler ve akıl süzgecimiz ne güne duruyor? Güvenmenin yalnızca kalp ve sezgilerle ilgili olduğunu asla söyleyemeyiz. Akıl, kalp ve tecrübelerden çıkan dersler bir araya gelince güvenebileceğimiz insanları doğru seçme ihtimalimiz de güçleniyor. Tabii az önce de söylediğim gibi güven testinin tek yolu yine güvenmekten geçiyor.

Bir de ne var biliyor musunuz? Etrafımızdan güven beklemeden önce kendimiz güvenilir olmayı başarmalıyız. “Bu devirde insanlar yalancı olmuş.” diye yakınmadan önce çuvaldızı kendimize batırıp hayatımızdaki yalan ve sahte olan her ne varsa, onları fark edip ayıklamalıyız. Yani işin aslı, vermediğimiz güveni almayı da beklememeliyiz. Hem de bunu bazen kandırılmak pahasına yapabilmeliyiz.

“‘Ona güvenmiştim, yanılmamışım’ sözü bayramdır.” diyor Can Yücel.

Dilerim, gittiğimiz yerlere bayramı götürelim.

Dilerim, defalarca güveni kırılmış ürkek yüreğiniz güven bayramlarıyla dolsun.