Geçtiğimiz hafta sonu daha önce hiç duymadığım bir şiire rastladım. Rahmetli Yıldız Kenter’in sesinden dinlediğim bu şiir, bence etkileyici ve etkileyici olduğu kadar umut veren, şen bir yapıda. Bu etkileyicilikte, şiiri Yıldız Kenter’ in sesinden dinlemiş olmamın da payı büyük elbet. 
Şiiri kimin kaleme aldığı konusunda internette taradığım kaynaklarda bir ağız birliği yok. Şiirin Yıldız Kenter’ in kaleminden çıktığını söyleyen de var Metin Vural’ a ait olduğunu yazan da. Bu yüzden şiir tam olarak kime ait bilmiyorum ama “Nisan’ a kaç var?” isimli bu şiiri Nisan tam da kapıdayken sizinle paylaşmaya değer buldum.
“Yazmadım seni daha,
Sevmeye ayırdım tüm zamanları, 
Yazmaya bu yüzden vaktim olmadı.
Ben düşünmeye başlayınca seni 
-Ki bu bir önceki düşünmenin sonundan çok öncedir-
İnan ki dağlar, taşlar, inan ki bulutlar, yağmur ve kar
Toprakla su ve gökyüzü, güneş ay ve yıldızlar
Onlar da benimle birlikte
Ve onlar da benim kadar seni düşünürler...
Benim kadar diyemem ama 
Yemin ederim onlar da seni özler.
Hep dalgınım bu günlerde 
Saati cezveye koyup yumurta tutuyorum,
Bir gün takvime bakmasam yılı unutuyorum.
Aklım başıma gelmiyor, başıma çarpmadan dallar
Yolda yürürken dalıp dalıp gidiyorum.
Nisan'a kaç var diyorum saati sorarken.
Hiç böyle olmamıştım.
Bilenlere sordum; 'aşk bu' dediler!”
Doğa uyanıyor. 
Sanki o sapsarı kuru yaprakları onlar dökmemiş gibi, o kuru dallarla kışa göğüs germemiş gibi, ağaçlar büyük bir güç ve umutla yenileniyor, tomurcuklanıyor, çiçekleniyor…
 Hani diyorlar ya “Kurt yediği ayazı unutmaz.” diye. Bence biz o meseleyi yanlış biliyoruz. Doğa yediği ayazı bal gibi unutuyor. Hiç de kincilik yapmıyor. Sanki hiç zorluk yaşamamış, sanki hiç sararıp solmamış gibi büyük bir heybetle ve tatlı bir neşeyle yaza hazırlanıyor. Doğa, zorluklara takılı kalıp hayatı solgun geçirmeyi tercih etmiyor. Sorunlara, sıkıntılara dalıp hayatın güzelliklerini kaçırmak biz insanlara özgü bir davranış. Oysa biz de doğanın bir parçası değil miyiz? Ne bu umutsuzluk, karamsarlık böyle!
“Umudunu yitiren her şeyi yitirmiş olur.” diyor Kemal Tahir. Doğa, yorgun yüreğinize umut ekmek için güçlü bir ilham kaynağıdır. İlkbahar, yarım kalmış işleri tamamlamak, cesaret edilemeyen işlere adım atmak, yenilenmek, başlamak için harika bir mevsimdir.
Hayatın mevsimi hep ilkbahar değil elbet, bilirim. Zorluklar, sıkıntılar, sorunlar hep oldu, olacak. Fakat onlara takılı kalmak yerine onlarla baş etmenin çözüm yollarını bulmak zorundayız. Ayaz yemiş kalplerimizi tam da kırıldığı yerden çiçeklendirmek zorundayız. Zorundayız dediysem görev olduğundan değil. Yaşamın tatlı yanlarını, güzelliklerini görmek için bu zorunluluk. 
Doğa yeşillenmek, çiçeklenmek için desteğe ihtiyaç duyar. Bu destek yine kendi içinden, doğadan gelir. Örneğin; güneş ve su ağaçların en büyük destekçisidir. Biz insanlar da düştüğümüz yerden kalkmak için bazen desteğe ihtiyaç duyabiliriz, bu çok normaldir. Bu yüzden ihtiyaç duyduğumuzda diğer insanlardan destek, yardım istemek güçsüzlük değildir, doğamızın bir parçasıdır.
Gelin biz de bu bahar biraz gayret edelim. (Bu gayrete benim de bu yazıyı yazarken dinlediğim Candan Erçetin’ den “Bahar” şarkısı da eşlik edebilir.) Doğadan aldığımız ilhamla kalbimize umut tohumları ekelim. Bakarsınız ektiğimiz tohumlar yaza çiçeklenir. Ne dersiniz?