“Yalınlık göster, sadeliği benimse,

Bencilliği azalt, arzularını frenle.”

 Lao Tzu

Hayvanların yaşamını anlatan belgeselleri severim, ara ara izlerim. Hayvanlar doğadan ihtiyaçları kadar talepte bulunurlar. Yaşamlarını idare ettirebilecek kadar olanını alırlar. Kış stokçuluğu yapan türleri bir kenara alacak olursak istifçilik yapanları da yoktur. Tüketim çılgınlığı yaşayan bir hayvana hiç rastlamadım bu belgesellerde. Minimalist yaşamayı, azaltmayı, tüketenden çok üreten olmayı tercih edecek olanların ilk bakması gereken yerdir doğa ve hayvanların yaşamı.

Minimalizm, kökeni 1960’lara dayanan sadeliği ön plana çıkaran bir sanat akımıdır. Diğer yandan pek çok kadim öğretinin, Anadolu bilgeliğinin merkezinde maddi olanı azaltıp maneviyatı çoğaltmak vurgusunun olduğu bir düşünce ve yaşam biçimidir.

Minimalizm, en kısa anlatımla sadeleşmektir.

“İsteklerime varabilmek için dış dünya ile bağlarımı azaltmak lazım geldiğini seziyordum. Vücudumdaki her yıkılış, kafamda yeni bir parlaklığa yol açıyor. Ellerimin titremesi arttı, fakat ben baktığım şeyleri daha sebatlı ve intizamlı görmeye başladım. Ah, ey peşinde koştuğum hakikat, nihayet seni yakalayacağım." Hakikati arayanlar tıpkı Sabahattin Ali’ nin bu sözlerinde olduğu gibi dış dünyayla bağlarını azaltıp içe dönebilmelidir. Tabii bu hal günlük koşturmacaların arasında yakalaması zor bir şey gibi görünüyor olabilir. Oysa mesela eşyaları, yiyecekleri, giyecekleri azaltarak başlayabiliriz bu içe dönüş yolculuğuna.

“Öze Yolculuk” kitabında İbrahim Kalın şöyle söylüyor: “İnsan yetinmeyi bilmeli, azaltmayı bilmeli, sadeleştirmeyi öğrenmeli. Azaltmak ve sadeleştirmek, daha derin yaşamaktır. Yüklerden kurtulmak ve kanat açıp semaya yükselmektir. Yükseldikçe aşağıda olup biteni daha açık, net görebilmektir. Aşağıdayken yapılan kavgaların, inatlaşmaların, hasetliklerin, dedikoduların, kötülüklerin ne kadar anlamsız ve beyhude olduğunu görmektir.”

Aslında minimalizm azaltmak kadar çoğaltmaktır da. Ama neyi?

“Minimalizm: İnsanları Sev Eşyaları Kullan-Çünkü Tersi Asla İşe Yaramaz” isimli kitabında Joshua Fields Millburn “Minimalistler aza, aza, daha aza sahip olmaya odaklanmazlar daha fazlaya yer açmaya odaklanırlar: Daha fazla zamana, daha fazla tutkuya, daha fazla yaratıcılığa, daha fazla deneyime, daha fazla katkıya, daha fazla hoşnutluğa, daha fazla özgürlüğe. Fazlalıktan kurtulmak hayatı değerli kılan, maddi olmayan varlıklara yer açar.” diyor.

Az’ı çok kılmak için Ramazan ayı biçilmiş bir kaftandır. Yaşamda maddi olan her şeyin sorgulanıp ne kadarına ihtiyaç duyduğumuzu anlamak için çok iyi bir zamandır. İçe dönmek, kendimizi ve hakikati keşfetmek için harika bir yolculuk fırsatı tanıyor bu kutsal ay bize. Gelin biz de bunu değerlendirelim. Eşyaları, yiyecekleri, giyecekleri, tüketimi, ihtiyacımız olmayan her şeyi azaltıp; paylaşımı, sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü, dinlemeyi, üretmeyi çoğalttığımız bir yaşam inşa edelim.

Dilerim az’ ı çok kıldığımız bir ay olsun. Hayırlı Ramazanlar…