Önceki gün elektrik kesintilerinin ardından bir Cumhuriyet Savcısı İstanbul’da şehit edildi.
Rehin alınmasının ardından aldığı beş kurşun ile can verdi.
Türkiye Cumhuriyeti teröre çok diplomatını, öğretmenini, savcısını ve devlet adamını kurban etti şehit verdi.
Bir yandan polis ve askerini al bayrağa sararken, öbür yandan görevi başında öğretmen, din görevlisi, akademisyenler hedef alındı bu ülkede.
Türkiye Cumhuriyeti’nin içteki dıştan beslenen düşmanları hep fırsat kolladı, uygun zeminlerde kahpece pusu ve eylemlerin altına imza attı.
Türkiye’de hep PKK ile mücadeleden söz edildi, ülkenin güvenlik politikasında örgütsel tehditlerde hep PKK başa yazıldı ancak DHKPC hiç gündeme gelmedi.
Halbuki Türkiye’de şehir gerillası tarzında kanlı eylem ve suikastler ile kaos türünden eylemleri hep DHKPC gerçekleştirdi.
Özellikle cezaevlerindeki yapılanmaları yüzünden devlet ‘F’tipi cezaevleri inşa etti ve hayata dönüş operasyonu gerçekleşti.
Bu örgütün liderliğini üstlenen Dursun Karataş’ın cenaze töreni İstanbul’un göbeğinde büyük katılımla gerçekleşti.
Örgütün arka yüzünde kimler var, devlet neden bu örgüte karşı ciddi adımlar atmaz o da ayrı bir merak konusu.
Bildiğim tek bir şey var ki o da Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ı şehit edenler ile eski Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak’ı şehit eden eller aynıydı.
Ülkede uygulanan politika gereği bu ülkenin savcısı, askeri ve üniversitede eğitim alan vatansever evlatları ile terörist eylemcileri karşıt görüşlü ilan ettiğimiz sürece hain kurşunlar sıkılmaya devam edecektir.
Bayrağın altında, devletin yanında yer alanlar ile hain ve teröristler aynı kefeye konduğu sürece katliamlar devam edecektir.
Her şeye rağmen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin büyüklüğüne ve gücüne olan inancımı korumaktayım.
Şehit savcımız başta olmak üzere vazife başında şehit olan tüm devlet büyüklerimize bu vesileyle Allah’tan rahmet diliyor, ülkemde sokağa kadar inen terörün son bulmasını temenni ediyorum.