Dünyaya hep iyilik ve güzellik dağıtan ve insan onuru ile haysiyetine yakışır bir medeniyet inşa eden Türk Milleti bunun karşılığında hep işkence, soykırım ve zulüm görmüştür.
Kendi tebası altındaki insanlara sadece insan gözüyle bakan, horlamayan, dışlamayan ve yaratılmışların en üstünü olarak gören Müslüman Türk, dara ve zora düştüğünde hep darbe yemiş, öldürülmüş, imha edilmek istenmiştir.
Daha dün ben dünyaya geldikten bir sene sonra binlerce Müslüman Türk çocuğu soykırıma uğradı.
26 Şubat 1992’de bağımsızlık ve özgürlüğünü canı ve kanı pahasına daha yeni kazanmış olan bir millet topyekun imha ile karşı karşıya kaldı.
1991 yılında dili, dini, milli kültürü, gelenekleri, örf ve adetleri unutturulmak istenen, yerüstü ve yer altı kaynaklarıyla yıllardır sömürülen Azerbaycan Türkleri direne direne kendi vatanında, kendi bağımsızlığını ilan etmiş ve bayrağını göndere çekmişti.
Sadece Müslüman ve Türk Milleti’ne mensup oldukları için Azerbaycan’ın Hocalı kasabasındaki kadın, kız, çoluk-çocuk denilmeden Ermeniler tarafından sistematik, planlı ve kurgulu bir soykırıma uğradı Azerbaycan Türkleri.
Amaç Türk’ü yok etmek, Türk Milleti’ni zamanı ve yeri geldiğinde ve şartlar olgunlaştığında imha etmek düşüncesiydi.
Daha dün tüm dünyanın gözü önünde Türklere soykırım uygulayan ermeniler, bunun üstünü örtmek ve kamufle etmek adına Ermeni diasporası ve diğer dış destekler öncülüğünde müthiş bir algı operasyonu başlattılar.
Bu kapsamda Türkiye’ye 1915 yılında soykırım suçlaması dayatarak, kendi yaptıkları barbarlığın üzerini örtmek ve uluslararası camiada ve tarih önünde merhamet ve rahmet peygamberinin ümmeti olmak ile şeref bulan ve iftihar eden yüce Türk Milleti’ni aşağılamak, barbar ve katil göstermekti.
Ermenilerin bu konudaki girişimleri ve çalışmaları halen devam ediyor.
Türkiye Cumhuriyeti tüm arşiv ve belgelerini dünya kamuoyuna, arşivcilere ve tarihçilere açabileceğinin teminatı ve garantisini verirken, ermeniler kendi arşivlerini açamıyorlar.

***
Elleri bir ağaca arkadan bağlanan hamile bir kadının başına dikilmiş olan 
iki Ermeni yazı tura atıyordu. Bu kanlı kumarı yaklaşık 100 yıl önce 
Anadolu toprağında Kars’ta Ağrı’da Van’da Erzurum’da da ataları oynamıştı. 
Onlardan duymuşlardı. 
Karnı burnunda çaresiz bir Azeri kadının doğumu oldukça yakın 
görünüyordu. Çaresiz kadın bir hazan yaprağı gibi titriyordu. Elbiseleri 
yırtık, ayakları çıplaktı… Ermenilerin uzun boylu olanı elindeki AK-47 
model Rus yapımı otomatik tüfeğinin namlusuna monte edilen seyyar 
kasaturayı çıkartırken, diğeri elindeki demir parayı havaya attı: 
-Akçik, manç?.. (Kız mı, oğlan mı?) 
-Akçik… (Kız) 
Bu cevap üzerine ‘oğlan’ diyerek bahse giren Ermeni, elindeki kasatura ile 
hamile kadının karnını bir hamlede yarıp çocuğu çıkarttı. Kan bürülü 
gözleri bebeğin kasıklarına kilitlendi. 
-Tun şahetsar, ınger… (Sen kazandın, yoldaş) 
-Yes şahetsapayts ays bubrikı inç bes bidigişdana… (Ben kazandım ama bu 
bebek nasıl beslenecek?) 
-Mayrigı bedge gişdatsine. (Annesi besleyecek elbette) 
Bunun üzerine daha kısa boylu olan Ermeni, bir hamlede kasaturaya 
geçirdiği bebeği annesinin göğsüne yapıştırdı…
Soykırımı anlatabilecek cümle ve yazı yoktur…